Londra

Yazar: Yasemin Soysal

Londra Kraliyet sistemiyle yönetilen küçük bir ada ülkesidir. Buckingham Sarayı, Kew bahçeleri, London Eye, Oxford Street, St. Paul Kilisesi, Harry Potter Müzesi, Thames Nehri gittiğinizde görmeniz gereken yerlerden sadece bazılarıdır. İngiliz çayı eşliğinde Kraliyet ailesinin hikayelerini dinleyebilir, inanılmaz büyüklükteki yem yeşil Londra parklarını gezebilirsiniz.

Londra, İngiltere

Britanya’nın Thames Nehrinin üzerinde bulunan Londra M.Ö 43 yılında Roma İmparatorluğu’nun Britanya’yı işgali sırasında kurulmuştur. Londra’nın ilk kuruluş adı Londinium”dur. Bu kelimenin manası kesin olmamakla beraber “akan nehir” anlamına gelmektedir. Londra İngiltere’nin hem başkenti aynı zamanda en kalabalık şehridir. Sadece İngiltere’nin değil aynı zamanda dünyanın en ekonomik olarak gelişmiş şehirlerinden biridir.

Aslına bakarsanız Londra seyahat etmeyi düşündüğüm ülkeler arasında son sıradaydı. Kasvetli havası, sürekli soğuk ve yağmurlu olması insanın içini sıkıyordu. Hele ki çocukla gitmek hiç eğlenceli görünmüyordu. Londra’da yaşayan arkadaşımı ziyaret etmek hem de kitabımla ilgili bazı çalışmalar için Londra’ya gitmeye karar verdik. Şimdi size şunu söyleyebilirim ki Londra çocukla yapılacak en güzel yolculuklardan biridir.

Londra’yı kızımla keşfetmeye hazırdık.

Londra turistler için inanılmaz bir şehirken çocuklara verdikleri önemle birlikte anneler ve ebeveynler için de ayrı bir anlamı vardır. Zaten Londra’ya gittiğimde zihnimde çizdiğim Londra’dan çok farklı bir şehirle karşılaştım. Bazen yağmurlu bazen güneşli her zaman neşeli olan şehir çocuğunuzla çok rahat bir şekilde size bir bara gitme özgürlüğü taşıyor. Müzeye gittiğinizde insanlar rahatsız olmuyor. Toplu taşımalarda çocuklar ve anneler her zaman öncelikli olarak rahat ettiriliyor. Durum böyle olunca Londra şehri çocukla size kucak açıyor. Ayrıca çocukla birlikte yapılacak öyle çok şey var ki sıkılmanız mümkün değil.

Londra
Londra kitap fuarı

Londra şehri gerek ekonomisi, gerek eğitim kurumları, gerekse kültürel faaliyetleri konusunda oldukça gelişmiş bir ülkedir. Şehirde çeşitli tiyatrolar. müzeler ve festivaller bulunmaktadır. Ayrıca şehirdeki üniversiteler Londra’yı dünyanın en iyi eğitim veren şehirlerin başında getirmektedir. Ayrıca Londra şehrine yakın bulunan Oxford ve Cambridge üniversiteleri de bölgedeki eğitim öğretim faaliyetlerini daha da canlı tutmaktadır.

Londra Sokakları

Londra şehri adını müzeler konusunda da oldukça duyurmaktadır. Şehirde 170’ten fazla müze bulunmaktadır. Şehirdeki birçok müzenin giriş ücreti almaması da bu müzelerin çok sayıda ziyaretçi almasını sağlamaktadır. Özellikle British Museum önemli eserler barındıran ve birçok kişi tarafından bilinen en önemli müzelerden biridir.

Moda deyince elbette akıllara Paris ile birlikte Londra gelmektedir. Londra şehri yıl içerisinde birçok Moda Haftası’na ev sahipliği yapmaktadır.

Londra ziyareti için vizenizin olması gerektiğini unutmayın.

Dünya’nın en güzel şehirlerinden biri olan Londra için Shengen vizesinin yeterli olmayacağını bilmelisiniz. İngiltere vizesi alarak Londra’ya gelebilirsiniz. Ayrıca Londra’ya geldiğinizde Westminster ve Buckingham Saraylarını, Westminster Abbey’i, Tower Bridge, London Eye ve Londra Kalesi’ni, Azize Margaret Kilisesi’ni, St. Paul Katedrali, Kew bahçeleri başta olmak üzere Londra’nın aşağıda sayacağımız en güzel yerlerini ziyaret etmeden bu şehirden dönmeyin.

Londrada bu güzel yerleri görmeden önce işinizi kolaylaştıracak “London Pass” ve “Oyster Kart”tan biraz bahsedelim

Öncelikle Londra gezinizde şehir içi ulaşımı daha uyguna sağlamak istiyorsanız mutlaka Oyster kart edinmelisiniz. Çünkü Londra’da ulaşım biraz pahalı. 40 Paund gibi bir rakama Oyster kart aldığınızda gün içinde ikici veya üçüncü binişinizden sonra ücretsiz ulaşım sağlıyorsunuz. Bunun dışında tren veya metro istasyonlarındaki elektronik gişelerden bilet alabilirsiniz. Bu gişelerde yine tüm günlük seyahat kartı veya sadece gideceğiniz yönü yazarak alacağınızı biletler bulunmaktadır. Eğer Oyster kartınız yoksa yine size tavsiyem gün içinde geçerli olan Day Travel Ticket’ı almanız olacaktır.

Bu seyahat kartıyla tüm gün istediğiniz kadar metro kullanabilirsiniz. Londra’da metro ağı çok gelişmiş olduğundan ulaşımı rahatlıkla sağlayabilirsiniz. Bunun yanında şehir içi ulaşım için size bir daha aktarmak istiyorum. İngiltere’de gezilecek yerler bakımından bölgelere ayrılmıştır. Günlük seyahat kartı ve Oyster kart almak istediğinizde bu “hangi bölge” soruysa karşılaşabilirsiniz. Şunu bilmelisiniz ki İngiltere’de bölgeler 1-3 şehir merkezi, 1-6 daha uzak yerler 1- 9 ise şehrin daha da dışında olup trenle gezilecek bölgelerdir. O nedenle kart alırken gideceğiniz bölgeye göre bunu seçebilirsiniz. Tabii ki bölge genişledikçe kart ücreti de artmaktadır. Bunun dışında sizlere Londra’yı yürüyerek keşfetme rotası da çizeceğim ki bu en uygunu olacaktır.

Londra gezinizi daha uygun fiyata denk getirmek için “Londan Pass” kartı sizlere önereceğim. Bu kart sayesinde birçok aktivitenizi ve bazı ulaşımınızı bedavaya getirebilirsiniz. Londan Pass kartı birçok müzede veya bazı toplu taşıma araçlarında geçerli olan bir karttır. London pass kaç gün Londra’da kalacaksanız o kadar gün satın alabileceğiniz bir karttır ve bu kart sayesinde Londra Kalesi’nden Westminster Manastırı’na kadar birçok yeri ücretsiz olarak gezebilirsiniz.

Londra’da hangi havaalanına bilet almalıyız?

Londra’da beş tane havaalanı bulunmaktadır. Türkiye’den bilet alıyorsanız zaten en uyguna ve en fazla uçuşu Stansted Havaalanı’na bulacağınız için varış yeri olarak burayı tercih etmeniz gerekecek. Burası şehir merkezine yaklaşık 50 dakika uzaklıktadır ve havaalanı treniyle buraya gelinir. Bu trenin fiyatlandırması farklıdır ve Oyster kart bu tren için kullanılmaz. Airport treni genellikle yarım saatte bir kalkar ama bazen bu aralıklar değişebilir. Uçaktan inip pasaporttan geçtikten sonra elektronik gişelerden şehir merkezine giden tren bu tren için bilet alabilirsiniz. eğer sadece tek yön alacaksanız ücreti 20 Paund tekrar dönüşte havaalanına gelecekseniz ve gidiş dönüş alırsanız 18 Paunda bileti alabilirsiniz.

Ayrıca gişelerde bulunan görevliler de oldukça yardımseverler ve gideceğiniz yeri söylerseniz biletinizi almanıza yardımcı olacaklardır. Airport treni merkezde en son Liverpool Street’e gider ve siz oradan gideceğiniz yere yürüyerek veya metro kullanarak gidebilirsiniz. Yine dönüşte havaalanına gitmek isterseniz Airport treni Liverpool Street’ten kalkıyor olacaktır.

Londra’da nerede kalınır?

Londra’da kalacak bir eş, dost, akrabanız yoksa kalış sürenize göre otel veya stüdyo dairede kalabilirsiniz. daireler daha uygun görünür ancak sizden girişte yüksek miktarda depozito isteyebilirler. Otellerde ise böyle bir durum yoktur. Booking’ten Londra’ya varmadan önce rezervasyon yapabilirsiniz. Size otel rezervasyonu konusunda bir iki tavsiye vermek istiyorum. Öncelikle rezervasyonunuzu Booking sitesinden yaparken ücretsiz iptalle olanları tercih edin. Böylece ücreti otele vardığınızda öder ve ücretsiz iptali de belirlenen zamana göre yapabilirsiniz. İkinci olarak otellerin bazıları aynı yerde olmalarına rağmen size daha uygun gelecektir. Bunun nedeni otellerin kahvaltılı veya kahvaltısız olmalıdır.

Siz dilediğinizi tercih edebilirsiniz. Bir de en çok “hangi bölgede kalacağımız” sorusu akıllara gelmektedir. Şehrin tam merkezinde olmak isterseniz tabii ki size önerim Westminster Bölgesi’nden bir otel bakmanız olacaktır ancak şunu bilmelisiniz ki bu oteller oldukça pahalıdır. O nedenle hem şehre yakın hem de uygun bir yer derseniz Paddington Bölgesi’ndeki otelleri size tavsiye ederim. Üstelik Paddingtan metro istasyonu aynı zamanda trenlerin de kalktığı büyük bir istasyondur bu nedenle çevredeki yakın yerlere (Oxford, Greenvich gibi) bu istasyondan herhangi bir tren istasyonuna aktarma yapmadan direk gidebilirsiniz.

Londra’da Gezilecek Yerler

Londra’da öncelikle bir yürüyüş güzergahı belirleyip şehri hiç toplu taşıma aracı taşımadan keşfetmek istiyorsak size Hyde Park’tan başlamanızı öneren bir yürüyüş rotası çizeceğim.

Peki, aklınıza şu soru gelebilir, Londra’yı yürüyerek gezerken çocuklar yorulmuyor mu? Evet, kesinlikle yoruluyor ama planınızı dediğim gibi bir onlara bir size göre yaparsanız tüm günü organize edebilirsiniz. Mesela biz uzun bir yürüyüşün hemen ardından parkın olduğu bir güzergâh seçiyorduk böylelikle parkta dinlenirken o da rahatça koşup oynuyordu. Ya da şehir içerisinde çocuğu mutlu edecek başka bir aktivite ya da bölge seçiyorduk.

Tabi ki arada sırtımıza alıp yola öyle devam ediyor ve bunu bir spor olarak düşünüp kendimizi ona göre şartlıyorduk. Ama eğer çocuğunuz küçükse ve pusette uyuyorsa o zaman uzun yürüyüşler sizi bekliyor. Londra’da bisiklet ve puset yolları o kadar iyi ki çocuğunuz uyuduğu andan itibaren her yeri yürüyerek dolaşabilirsiniz

Londra’da yerler ıslak olabileceği için bir tık uzun çizmeler çocukların rahatlıkla atlayıp zıplamasına olanak sağlıyor. İngiltere’ye özgü su geçirmeyen markalar sizi ve çocuğunuzu çok mutlu edecek. Bu yüzden alışveriş için alınacak şeylerin başında su geçirmeyen mont, ayakkabı ve kıyafetler olacaktır. Gerçekten bu konuda iyiler. Düşünsenize neredeyse tüm yıl boyunca yağmur yağan bir şehirde insanları konforlu tutmak için kaliteli ürünler yapmanız gerekir. Merak etmeyin alacağınız ürünün kalitesi iyi olacaktır.

Artık hazırsak Hyde Park‘tan başlayabiliriz.

Hyde Park ile şehrin içinde biraz dinlenme molası…

Londra Hyde Park

Londra’ya yaz aylarında gittiğinizde kocaman parklar ve piknik yapan insanlar gözlerinizi kamaştırıyor. Böylesine büyük parklar nasıl bu kadar insanla, çocukla ve neşeyle vakit geçiren insanla dolar anlayamıyorsunuz. Parklar o kadar büyük ki, içerisinde köpeklerin yüzebileceği göller, insanların yüzebileceği göller, çocukların özgürce koşabileceği boş alanlar ve çocukların sıcakta keyifle çığlıklar atabileceği su parkları var. Londra hiçbir zaman çok yüksek sıcaklıklara ulaşmıyor ama son zamanlarda hatırı sayılır yaz ayları geçirmeye başladılar.

Durum böyle olunca ebeveynler çocuklara mayolarını giydirip buralara getiriyorlar. Parkın ortasında aniden kocaman su oyuncakları ve birbirine su atan çocuklarla dolu su oyun alanları görebiliyorsunuz. Islanmak istemiyor musunuz hiç sorun yok, uçurtma uçurabilir, bir sürü köpekle oynayabilir ya da piknik için hazırladığınız yemekleri sincaplarla paylaşabilirsiniz. Çocuğunuzun eline vereceğiniz bir parça ekmekle inanılmaz vakit geçirebileceğinizi tahmin bile edemezsiniz. Her seferinde o küçük sincabın gelip o ekmeği alıp tekrar ağaca kaçması çocuğunuz için başlı başına bir eğlence sebebi olacaktır.

Aynı zamanda çocuklar için özgürlüğün adresi

Ayrıca başka ülkelerdeki gibi anne babanın eğlenmesi garip karşılanmıyor. Ebeveynlik konusunda her seferinde beni gerçekten çok şaşırtıyor. Çünkü Londra’da yalnız bir anne olabildiğiniz gibi iki babaya ya da iki anneye de sahip olabiliyorsunuz. Toplum sizi her durum ve koşulda kucaklıyor. Tüm ilişki modelleri mutlu bir çocuk için anlayışla ve özgürce ortaya konuyor. Burada sizin yaşadığınız ilişkilerden ziyade çocuğun nasıl mutlu bir birey olabileceğine odaklanıyor.

İşte şimdi sizlere şehrin tam ortasında tam da bahsettiğim gibi dinlenebileceğiniz, kuş seslerini dinleyebileceğiniz ve yeşile doyacağınız harika bir park! 150 hektarlık koca bir alana kurulan Hyde Park önceleri kraliyet ailesin avlanma bölgeymiş. Daha sonraki zamanlarda bu avlanma yeri büyük bir parka dönüştürülmüş.

Zamanla çeşitli heykeller ve anıtlar yerleştirilen bu parkın bir de “speaker corner” yani konuşmacılar köşesi adında bir köşesi de bulunmaktadır. Burada insanlar toplanıp çeşitli konular hakkında konuşabilirler. Ortasında bir gölet bulunan bu parkta at binme, tenis veya gölette gezme gibi aktiviteler yapabilirsiniz. Alandaki çeşitli ağaçlar, bu kadar güzel bir peyzaj ve öten kuşların sesi insana huzur vermektedir.

Hyde parkın içerisinde huzurla nefes alırken kendinizi bir yandan da Buckingham Sarayı’na doğru giderken bulacaksınız. Buralarda ara ara size tavsiye edeceğim şey telefonunuzun yürüyüş navigasyonunu size verdiğim sıraya göre kullanmanız olacaktır. Çünkü Hyde Park oldukça büyük ve içerisinde kaybolabilirsiniz.

Buckingham Sarayı

Westminster bölgesinde bulunan Buckingham Sarayı 1703 yılında inşa edilmiştir. Bu saray ilk zamanlar Buckingham Dükü’nün kendisi için yaptırdığı özel malikânesiyken bir süre sonra el değiştirdi ve İngiltere Kraliyet ailesine hizmet etmeye başladı. Buckingham Sarayı kraliyet sarayı olduktan sonra buraya ilk yerleşen kişi kraliçe Victoria olmuştur. 2. Dünya Savaşı sıralarında saray bombardımana uğramıştır. Bu bombardıman sırasında sarayın bazı bölümlerinde hasar olsa da bu hasarlar tamir edilmiş ve saray eski görkemine yeniden kavuşturulmuştur.

Buckingham Sarayı, 775 odaya sahip

775 odaya sahip olan Buckingham Sarayı’nın sadece bazı odaları ziyarete açılmıştır. Ziyarete açılan bu odalarda Kraliyet özel eşyalarını ziyaret edebilirsiniz. Özellikle yaz aylarında her gün yapılan nöbetçi asker değişimi törenine denk gelirseniz, bu görsel şöleni kaçırmayın derim. Zira bu asker değişimleri yaz aylarında genellikle sabahları yapılır ve Temmuz ayından sonra genellikle pazar, pazartesi, çarşamba ve cuma saat 11’de yapılır ancak gitmeden önce sarayın resmi sitesinden bu saatleri en doğru şekilde öğrenip gezinizi ona göre ayarlayabilirsiniz. Asker değişim törenini izlemek ücretsizdir.

Londra’da sarayları gezerken eğer bir çocuğun hayal gücünü bu hikâyeye dâhil ederseniz onlar da bu seyahatten çok büyük keyif alacaklardır. Öbür türlü sadece duvar görecek ve sıkılacaklar. Onlara orada daha önce yaşamış krallardan, prenseslerden, hayatlardan bahsedin o görkemli yapanın önünde duracak ve büyüleneceklerdir.

Buckingham Sarayı’nda eğer devlet odaları, Kraliyet ahırları ve Kraliçe’nin Galerisi’ni kapsayan bir tur yapmayı düşünürseniz yaz aylarında gitmelisiniz. Bu üçlü turu ayrı ayrı satın alabileceğiniz gibi bir arada ortalama 55-60 Pound ödeyerek daha uyguna satın alabilirsiniz.

Buckingham Sarayı’nı keşfettikten sonra hemen yakınında St. James Park’ı göreceksiniz.

St. James Park

Londra’da şehrin ortasında çok sayıda aniden karşınızda yemyeşil parklar bulabilirsiniz demiştim. İşte St. James Park da bunlardan biridir. İçinde sadece yeşili değil aynı zamanda gölü, kuğuları, sincapları ve ördekleri de barındırır. Burada hayvanlar özgür bir şekilde dolaşırlar. Hatta bazı insanları onlara yiyecek verirken görebilirsiniz. Özellikle sincapları hem burada hem de Hyde Park’ta hatta bazen sokakta bile görmeniz mümkündür. Parkın etrafında oturacak banklar ve bir de Kafe bulunmaktadır. Bu kafede bir kahve veya çay molası verebilirsiniz. Ayrıca kafedeki stantlardan çeşitli tatlılar, kekler ve sandviçlerden oluşan bir görsel şölenden siz de karnınızı hem uygun fiyata hem de lezzetli ve keyifli bir şekilde doyurabilirsiniz.

St. James parkında bir sürü ördek sizi bekliyor olacak. Şehir içi gezinizde yanınızda bir çocuk varsa yaz kış demeden rotanıza muhakkak bu parkı dahil edin. O ördeğin bu ördeğin peşinden koşarken vaktin nasıl geçtiğini anlayamayacaksınız. Parkın içerisindeki ördek, kuş ve sincaplar insanlara o kadar alışık ki sizin peşinizden geliyor ve elinizden yemek yiyorlar. Normalde hayvanlara yemek vermek yasak ama bir çocuğu böyle bir ortamda yapmaması için ikna etmeniz çok zor çünkü kızım yemek yerken gelip elinden alıp kaçmışlardı.

Lego dünyası tam çocuklara göre

Evet, devasa parklarla ilgili nerede kalmıştık? Yarım gününüz böyle bir parkta geçebileceği gibi şehrin tam ortasında da çocuğunuzla harika anlar geçirebilirsiniz. Mesela Londra merkezde Lego binası ve bir şeker binası saatlerce çocukların orada vakit geçirmesi için yeterli olacaktır. Lego dünyasında çocukların oynayabilmesi için küçükte olsa bir alan yapılmış orada istediği kadar saat Lego yapmasına izin veriyorlar. İçeride ebeveynlerin oturması için yerlerde var bana sorarsanız yorucu bir günün ardından oraya girin böylelikle siz de dinlenmiş olursunuz ve işleriniz varsa bilgisayarda tamamlayabilirsiniz.

Böylelikle çocuğunuz da orada istediği kadar vakit geçirecektir. Lego dünyasının tam karşısında çikolatacı var ben çok fazla önermiyorum. Çünkü şekerli gıdalar ve güzel vakit geçirmeyi birleştirmek beyin için uygunsuz gıdalara olan eğilimi artırmak demektir. Bu yüzden çok uzun saatler olmasa bile yine de ziyaret edilebilecek bir yer.

St. James Parktan dinlenmiş bir şekilde ayrıldığınızda Westminster Abbey’e yönüne doğru gidiyoruz.

Londra Aziz Peter Kilisesi (Westminster Abbey)

Westminster Bölgesi’ne geldiğinizde işte size gezilecek bir yer daha! Westminster Sarayı’nın hemen batısında yer alan Westminster Abbey. Resmi adıyla “Aziz Peter Kilisesi” olarak da bilinir. Gotik bir mimariye sahip olan bu kilise İngilizlerin taç giyme ve defin yeri olarak günümüze kadar gelmiştir. Westminster Abbey’in içerisinde İngiliz Krallarının portreleri, Wilston Churchill ve İngiliz askerler için yapılmış bir anıtın olduğu Aziz George Şapeli, taç giyme törenleri için kullanılan ve çok değerli bir sandalye olan “Coranation Chair” bulunmaktadır.

Ayrıca William Shakespeare, Jane Austen, Charles Dickens gibi ünlü İngiliz Edebiyatı şair ve yazarlarının anıt veya mezarları bulunmaktadır. Ayrıca bahçede Gelibolu’da ölen İngiliz ve Anzak askerleri temsil için küçük haçlar bulunmaktadır. Son olarak kiliseye girdiğinizde “Cloisters” yani manastırın birbirine bağlanan yolları, Aziz Edward ve Lady şapellerini gezmenizi tavsiye ederim. Unesco tarafından Dünya Mirası’na alınan bu müzenin giriş ücreti ortalama 22 Pound’tur.

Westminster Abbey’i gezdikten sonra hemen yakınında Parlamento Binası olarak da bilinen “Westminster Sarayı”nı bulacaksınız.

Westminster Sarayı

Gezinize Westminster bölgesinde bulunan ve 19. Yüzyılda yapılmış olan Westminster Sarayı‘nı ziyaret ederek devam ediyoruz.  Thames Nehri’nin kuzey kıyısında bulunan bu saray 1.100 odası ve uzun koridorlarıyla oldukça büyük bir yapıdadır. Avam kamarası ve lortlar kamarası olarak ayrılan bu sarayın bir yanında “Big Ben” adı verilen bir saat kulesi bulunmaktadır. Londra’nın adeta temsili olan bu kulenin önünde birçok insanın da resim çekildiğini göreceksiniz.

Big Ben

Bu saat aynı zamanda  “Elisabeth Tower” olarak da bilinmektedir. Bu saat dünyanın en büyük ikinci dört taraflı saatidir.

İngiltere kraliyet ailesi ve hükümdarlarının kaldığı bu sarayda 1512 yılında bir yangın çıkmış ve bu yangın o yıllarda sarayın birçok yerini tahrip etmiştir. Toplamda iki büyük yangının çıktığı sarayın uzun bir süre yeniden onarımı sağlanmıştır. UNESCO Dünya Miras’ında yer almakta olan bu saray günümüzde parlamento binası olarak kullanılmaktadır.

Westminter Sarayı’nı bitirir bitirmez hatta direk yanında Thames Nehri’nin üzerinde bir köprü bulunmaktadır. Köprüden nehrin diğer yanına geçerken London Eye’ı çoktan karşınızda görmüş olacaksınız.

Londra’nın sembollerinden biri: London Eye

Thames Nehri’nin hemen kenarında bulunan bu harika dönme dolap Londra şehrinin son zamanlarda adeta simgesi haline gelmiştir. 135 metre yüksekliğindeki bu dönme dolabın yapılışı aslında çok eskiye dayanmaz. Eskiden gözlem çarkı olan bu dönme dolap 2000 yılında halka açılmıştır. Londra’nın harika manzarasını görebileceğiniz dönme dolabın bir turu ortalama 20-30 dakika sürmektedir. Dönme dolapta yolcuların binmesi için kapsüller bulunmaktadır. Yükseklik korkusu olanlar için belirtmem gerekir ki bu korkuyu yenmek için işte sizlere harika bir fırsat! Kuyruk sırası beklemek istemeyenler biletlerini 27 Euro’ya internetten satın alabilirler.

Londra’da Times Nehri kenarına gelmişken burada bir sürü ördek görmeniz mümkün. Çocuklar bu ördekleri görünce çıldırıyor. Hemen elindeki lokmayı onlarla paylaşmak için can atacaklardır. Ayrıca dediğim gibi Londra merkezdeki parklarda da inanılmaz derece farklı hayvanla vakit geçirebilirsiniz.

London Eye ziyaretiniz bittiğinde yakınlarda bulunan ve birçok deniz canlısının olduğu Sea Life London Aquarium’u da görebilirsiniz. Buradaki farklı deniz canlıları ve atmosfer sizi büyüleyecektir. Bu akvaryuma giriş ücretlidir.

London Eye’ın biraz ötesinde küçük evler şeklinde bir stand göreceksiniz. Bu stand’da sokak lezzetleri bulunmaktadır. Burdan uygun olarak karnınızı doyurabilirsiniz. Unutmayın ki Londra’da en çok insanların elinde göreceğiniz şey Londra’nın meşhur yiyeceği “fish and chips’tir.

Bu standın hemen yakında Thames nehri üzerinde başka bir körü bulunmaktadır. Bu köprüden yine geldiğimiz yöne doğru karşıya geçiyoruz. Bu kez gideceğimiz yer Trafalgar Meydanı olacak.

Trafalgar Meydanı

Kral IV. George inşa edilen bu meydan adını İngilizlerin Fransız ve İspanyolları yendiği “Trafalgar Savaşı”ndan almaktadır. Meydanın tam ortasında Nelson Sütunu bulunmaktadır. Bu sütün 50 metre yüksekliğe sahip olup Amiral Lod Nelson adına yaptırılmıştır. Trafalgar Meydanı’na geldiğinizde meydanın ucunda National Gallery’yi göreceksiniz. Şehrin en önemli galerisi olan bu yeri mutlaka görmenizi tavsiye ederim.

Londra Ulusal Galeri’deki eserleri ziyaret edin.

National Gallery

Londra şehrinin Ulusal Galeri’si olan bu galeri 1824 yılında açılmıştır. Ulusal Galeri’de Leonardo Da Vinci’den Goya’ya birçok ünlü ismin eserleri bulunmaktadır. Ulusal Galeri’nin kuruluş amacı Ortaçağ’dan 20. Yüzyıla kadar Kraliyet halkının ünlü koleksiyonunu sergilemektir. İlk zamanlar küçük bir yer olarak açılan bu galeri zamanla genişletilmiş ve bugünkü görünümüne kavuşmuştur. Galerinin ön kısmı mimar William Wilkins tarafından yapılmış olup yapıldığı günden itibaren hiç değişmemiştir. Ulusal Galeri Trafalgar Meydanı’nda bulunan bu galerinin girişi ücretsizdir.

Yine sokak lezzetleriyle meşhur Londra’da Ulusal Galeri’den çıkar çıkmaz minik ev şeklindeki rengarenk stantları göreceksiniz. Buradan tatlı veya tuzlu sokak lezzetlerini deneyebilirsiniz. Eğer sokak lezzeti, restoran ve alışverişi bir arada isterseniz de buradan yaklaşık on dakikalık yürüme mesafesi olan Covent Garden’a geçebilirsiniz.

Covent Garden Market

Londra’da bir semt olan Covent Garden birçok eğlence merkezinin olduğu yerdir. Bu meydana geldiğinizde el işi ürünlerle dolu tezgâhları, çeşitli sebze, meyve ve peynirleri bulabilirisiniz. Ayrıca bu semtte birçok tiyatro ve kafe ve ünlü markaların alışveriş mağazaları da bulunmaktadır. Sizler de cıvıl cıvıl bu meydanda gezip dilediğiniz gibi alışveriş yapabilirsiniz. Sokak satıcılarının müziklerini dinleyebilir, buradaki birçok eğlence alternatifini deneyimleyebilirsiniz. eğer ki ben tam bir Uzakdoğu mahallesine gidip orada faklı lezzetler denemek istiyorum ve Çin kültürünü görmek istiyorum derseniz öyleyse yakınlarda bulunan China Town sizi bekliyor olacak

China Town

londra China Town

Çin mahallesine adım attığınızda burayı tanımakta hiç zorlanmayacaksınız çünkü sokaklarda kırmızı fanuslu fenerler, Çin yazılı restoran ve kafeler sizi Londra’nın ortasında Çin’e götürebilir. Aslında sadece Çin değil Kore ve Japon restoranlarını da bu sokaklarda bulabilirsiniz. Burada gerçek Uzakdoğu lezzetlerinin nerdeyse tamamına yakınını bulabilirsiniz. Bazı restoranlarda tabağınızı alıp içerisine istediğiniz yiyeceği koyabileceğiniz şekilde tasarlanmıştır. Size bir tabak veriyorlar ve o tabağı sabit bir fiyattan istediğiniz kadar doldurabilirsiniz. Yine burada çeşitli tatlılar da deneyebilirsiniz.

Tabii ki illaki bir şey yemenize gerek yok sadece Uzakdoğu havasını solumak, renkli sokaklarda dolaşmak ve hediyelik bir şeyler almak isterseniz buraya gelin derim.

Londra’da çocukla birlikte yemek yenilecek o kadar çok yer var ki yemek sıkıntısı yaşayacağınızı hiç düşünmüyorum. Tüm dünya mutfaklarını ve lezzetlerini kolaylıkla bulabilirsiniz. Büyük marketlerde hazır yemekler dolu. En kötü bunlardan biri tüketebilirsiniz. Ayrıca Londra’da yaşan o kadar çok Türk var ki bir Türk restorandı her an karşınıza çıkabilir. Ayrıca sıcak sandviç yapan birçok dükkândan ayak üstü bir lezzet alıp yola devam edebilirsiniz.

Çin mahallesinden yürüyerek rahatlıkla Oxford Street’e ulaşabilirsiniz.

Oxford Street

 Londra’da ünlü markaların, alışveriş ve modanın kalbinin attığı Oxford Street caddesi bulunmaktadır. Bu cadde 1,9 kilometrelik  uzunluğa sahiptir. Yapılışı 12. Yüzyıla dayanan Oxford Caddesi ilk zamanlar eğlenmek isteyenlerin ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Zamanla önce tezgâhların sonra mağazaların açılması sonucunda bugünkü hâlini almıştır. Caddenin başında mermer bir tak bulunmaktadır. Bu tak 1827 yılında inşa edilmiştir. Yalnız şunu belirtmeliyim ki bu caddeden alışveriş yapmak bütçeniz açısından pahalıya mal olabilir. O nedenle alışveriş yapmak isterseniz Londra’nın daha uygun yerlerinden yapabilirsiniz.

Londra Oxford Street

Oxford Street’ten başladığımız yer olan Hyde Park yakındır. Otelinizin konumuna göre yürüyerek veya metroyla ve şehrin meşhur kırmızı otobüsleriyle dönüş sağlayabilirsiniz. Londra için biraz da ulaşımdan bahsetmek istiyorum. Eğer çocuğunuz yürüyebilecek bir pozisyondaysa metrolar hayat kurtaracaktır. Londra’daki metro sistemi muhteşem istediğiniz yere metro kullanarak gidebilirsiniz. İş çıkış saatlerine denk gelmezseniz çocuğunuzla birlikte güzel bir koltuğa oturup gideceğiniz yere gidersiniz. Ama çocukla birlikte kalabalık bir metro kulağa iyi gelmiyor. Biz bir kere böyle yakalanmıştık, kızım çok bunaldı ve ağlama noktasına geldi. Bazen çocuklar için kalabalık sıkıntılı duygular uyandırabiliyor.

Ama eğer pusetliyseniz ineceğiniz durakları önceden sormanızda fayda var. Çünkü metrolar çok eski ve bazılarında asansör yok. Bu noktada pusetle o merdivenlerden çıkmaya çalışmak sizi yorabilir. Gerçi Londra’da eminim birileri gelip o pusetin ucundan tutacak ve sizi yukarı çıkartacaktır. Size birkaç metro içi fotoğraf paylaşmak istiyorum. O fotoğraflardan nasıl bir metro hattı olduğunu zihninizde canlandırabilirsiniz.

Dönüş yapmak için erken derseniz Londra’nın meşhur publarını deneyebilirsiniz.

Londra’daki ilk gününüzü bu şekilde bir yol izleyerek ve yürüyerek gezebileceğiniz gibi eğer çok yorulursanız günü kaldığınız yerden başlayarak ikiye de bölebilirsiniz. Eğer ilk gün yukarıda anlattığım şekilde geçtiyse o zaman gelelim ikinci günümüze… Yine yürüyüş istikametinde bir güzergah sizi bekliyor olacak. Brought Market Kaldığınız yere göre ikinci güne direk buraya yürüyerek de ulaşabilirsiniz veya bulunduğunuz yerden metroyla buraya direk ulaşım sağlayabilirsiniz.

Piccadilly Circus

Şehrin en işlek, en kalabalık, en hareketli meydanlarından biri olan Piccadilly Circus adeta cıvıl cıvıl bir meydandır. Hyde Park’a yakın olan bu meydan yerli halkın olduğu kadar turistlerin de uğrak noktasıdır. Piccadilly’nin dilimizdeki adı “yakalık”tır. Eskiden İngilizlerin gömleklerine taktıkları yakalıkları yapan bir adam yaptığı yakalıklarla ünlü olmuş ve bu meydanda dükkân açıp kraliyet ailesine kadar birçok ünlü isme yakalık yapmıştır. Piccadilly Meydanı o günden beri bu isimle anılmaktadır. Meydanda ünlü bir Eros heykeli bulunaktadır. Ayrıca Piccadilly Circus’a geldiğinizde yakınlarda bulunan Madame Tussauds Müzesi’ni ziyaret etmeyi unutmayın. Ayrıca Piccadilly ve Oxford caddesi arasında yer alan ünlü eğlence merkezi Soho’yu görmenizi tavsiye ederim.

Borough Market

Londra’da bazı büyük halka açık pazarlar var ve burada çeşit çeşit yemekler göz önünde yapılıyor. Çocuklar buraları da çok seviyor çünkü yeni bir lezzeti denerken önceden ne yiyeceğini görmek onları heyecanlandırabiliyor. Özellikle tatlı hazırlarken böyle pazarlarda her şey gözler önünde ve bu da çocuklar için paha biçilemez bir ortam. İşte Borough markette birbirinden çeşitli hem sokak lezzeti hem de dünya mutfağını bulabilirsiniz. Mesela biz Brought markete gittiğimizde ilk paella denememizi birlikte yapmıştık. Ardından üzeri marshmellovlu bir tatlı yedik. Her seferinde yemekler gözümüzün önünde hazırlandığı için çok heyecanlandık.

Borough markette kahve veya İngiliz çayı eşliğinde çok güzel kekler, pastalar ve dünya tatlılarını bulabilirsiniz. Sadece yemek yemek için değil burası aynı zamanda çeşitli peynirler, reçeller, şaraplar, sebze ve meyveleri satın alabileceğiniz bir yerdir. İnsanların bu lezzetleri denemek için uzun uzun kuyruklar oluşturduğunu görebilirsiniz. Burada herkes yemeğini eline alıp bir kenarda veya kaldırımda veya yürüyerek yiyeceklerini yiyorlar. Ortam salaş ve bir o kadar cıvıl cıvıl. Bazı tezgahlar ürünlerinden tatmanıza da izin veriyor üstelik. Uygun yollu, çeşitli ve lezzetli bir şeyler arıyorsanız burası tam size göre…

Borough marketten çıktığınızda tabelalardan da görebileceğiniz gibi yakınlarda Tower Bride bulunmaktadır. Buraya yürüyerek çok rahat ulaşabilirsiniz.

Tower Bridge

Dilimizde “kule köprüsü ”anlamına gelen Tower Bridge Thames nehri üzerine kurulmuştur. Bu körü Horace Jones tarafından yapılmış iki katlı bir köprüdür. Tower Brigde’in inşası 1886 da başlamış ve tam 8 yıl sürmüştür. Köprü yapılırken ticaret için limana yanaşan gemileri engellememek için açılır ve kapanır şekilde tasarlanmıştır. Tower Bridge’te hem arabalar hem de yayalar için iki ayrı bölüm bulunmaktadır. Ayrıca köprünün kulelerinde köprünün tarihi, yapılışı ve köprü hakkında bilgilerin yer aldığı bir de sergi bulunmaktadır. Londra’nın önemli sembollerinden olan bu köprü üzerinden yürüyebilirsiniz.

Köprüyü geçer geçmez karşınızda Londra Kalesi’ni bulacaksınız.

Hüzünlü hikâyeler barındıran Londra Kalesi…

Thames nehrinin kuzey kıyısında bulunan ve Londra Kalesi olarak da bilinen Tower of London yapıldığından beri birçok amaçla kullanılan ve içerisinde bazı hüzünlü hikâyelerin bulunduğu Londra’nın en eski aynı zamanda en görkemli yapılarından biridir. Kalenin ünlü beyaz kulesi I. William tarafından inşa edilmiş ve zamanla sonraki krallar buraya ekleme bölümler yaparak alanı genişletmişlerdir. Aslan Yürekli Richard buraya bir savunma duvarı eklemiş, II. Henry ise Ortaçağ Sarayı kısmını yaptırmıştır.

Londra Kalesi’nin içerisinde bulunan Beuchamp adındaki kule bir zamanlar soylular ve hizmetçilerin hapishanesi olarak kullanılmıştır. Tower Green isimli bölüm ise suçlu bulunan kişilerin idam edildiği yerdir. Bu kale aynı zamanda 8. Henry’nin eşi Anne Boleyn’i idam ettirdiği yerdir.

Londra kalesi tarih içerisinde sadece saray ve hapishane değil aynı zamanda cephanelik, darphane, hayvanat bahçesi ve devlet hazinesinin korunduğu yer işlevlerini de görmektedir. Kaleyi ziyarete gittiğinizde “Jewel House” bölümünde birçok kraliyet mücevherlerini bulabilirsiniz. Özellikle 2,2 ağırlığına sahip “Aziz Edward Tacı”nı görmeden kaleden ayrılmayın. Kalenin giriş ücreti 29.90£ olarak belirlenmiştir ancak isterseniz dışarıdan da burayı görebilirsiniz.

Londra kalesi Thames nehrinin kenarındadır. Biz biraz daha içeriye Sky Garden’ı görmeye gideceğiz.

Sky Garden

Londra Kalesi’nden oldukça yakın olan Sky Garden misafirlerine harika bir manzara sunar. Londra şehrini en yukarıdan hem de ücretsiz bir şekilde izlemek istiyorsanız bu yüksek binanın en üst katına çıkmanızı tavsiye ederim. Yalnız binaya giriş ve manzara ücretsiz olduğu için sizi uzun bir kuyruk bekleyebilir.

Sky Garden’dan tekrar nehre doğru inip nehrin kenarından karşınıza Millennium Bridge yani Millennium köprüsü çıkana kadar yürümeye devam edin. Millenium Köprüsü’nün karşısında Tate Modern’i ve Shakespeare’s Globe ve Tate Modern’i bulacaksınız.

Londra’da Shakespeare’i yaşayın…

Shakespeare Globe

Londra deyince elbette hepimizin aklına ilk gelen şeylerden biri efsane şair Shakespeare olacaktır. Shakespeare’in oyunlarının sergilendiği bu tiyatro 1599’da inşa edilmiştir. Tiyatro yapıldıktan sonra aşırı dindar kesim tarafından yıkılmıştır. Yıllar sonra orijinal yerinden 230 metre uzağa yeniden inşa edilmiştir. Tiyatro salonundaki atmosfer Shakespeare’in oyunlarıyla birleşince sizi o yılların büyülü atmosferine götürecektir. Giriş ücreti ve tiyatro biletini toplamda 17 Euro gibi düşük bir ücrete satın alabilirsiniz.

Tate Modern

Thames nehri kenarında bulunan dünyanın en ünlü modern sanatları müzelerinden biridir. İçerisinde özel parçalar bulunan Tate modern müzesini gezmeye gelenler yakınlardaki Shakespeare’s Globe’u ziyaret etmeyi unutmasınlar. Millenium Köprüsü üzerinden geçerek buraya ulaşabilirsiniz.

Tekrar Millennium köprüsünden geçip başladığınız yere geri döndüğünüzde artık St. Paul Katedrali size 7-8 dakikalık yürüme mesafesinde kalacak.

St. Paul’s Cathedral

Yapılışı 17. Yüzyıla dayanan Aziz Paul Katedrali Londra’nın en büyük dini yapısı ve Anglikan Kilisesidir. 111 metrelik devasa kubbesiyle ve 157 metre uzunluğuyla adeta büyüleyici bir katedraldir. Geçirdiği onca tahribata rağmen ayakta kalan Aziz Paul Katedrali 3 kez yeniden inşa edilmiştir. İngiliz Kraliyet ailesinin birçok düğün, cenaze ve vaftiz törenine ev sahipliği yapan bu katedralde en dikkat çeken özelliklerden biri de kubbesinin etrafından 259 basamak çıkılarak ulaşılan Fısıltı Galerisi’dir. Buradan büyük bir mesafe aralığında fısıltı duymak mümkün olduğu için bu ismi almıştır. Ayrıca Prenses Diana ve eşi Prens Charles bu katedralde düzenlenen bir törenle evlenmişlerdir.

Yıl boyunca konserlerin düzenlendiği Aziz Paul Katedrali’nde sizler de bir konser dinlemek isterseniz gitmeden kilisenin takvimine bakmanızı öneririm. Katedrale ziyaret amacı gidenlerin bilet almaları gerekmektedir.

Katedrali gördükten sonra yaklaşık 25 dakikalık bir yürüyüşle ünlü British Museum’a ulaşmanız mümkündür. British Museum’u ücretsiz olarak ziyaret edebilirsiniz ancak şunu bilmelisiniz ki çok yoğun olduklarında giriş için önceden randevu almanız daha sağlıklı olur. British Museum’un sitesine girip önceden dilediğiniz gün ve saate randevu alabilirsiniz. Eğer randevu almadıysanız yine de gidin çünkü bu şekilde de içeriye aldıkları çok fazla oluyor.

Londra’nın en büyük müzesi British Museum’u ücretsiz olarak ziyaret edebilirsiniz.

Dünya’nın en önemli müzelerinden biri olan British Museum içerisinde insanlık tarihinin en eski kalıntılarını barındırmaktadır. British Museum dört bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler; Eskiçağ yapıtları bölümü, madalyalar ve sikkeler bölümü, insanlık müzesi ile baskı ve çizimler bölümüdür.

Antik Roma’dan Mısır’a birçok eser bulabileceğiniz British Museum’u ücretsiz olarak ziyaret edebilirsiniz..

Bunların dışında Londra’da aşağıdaki yerleri de ziyaret edebilirsiniz.

Kensigton Sarayı ve Bahçeleri

Hyde Park’ın içerisinde yer alan bu saray Kraliçe Victoria’nın çocukluğunu geçirdiği yerdir. Ayrıca Prenses Diana da burada kalmıştır. Sarayın birbirinden farklı çiçeklerle donatılmış, bir gölü olan harika bir bahçesi vardır. Ayrıca gölde ördek ve kuğuları da görmeniz mümkündür. Bu saray Hyde parkın içerisinde bulunmasına rağmen ilk günün güzergahına yazmadım çünkü Hyde park oldukça büyük ve Bu sarayın istikameti Buckingham ile ters yöndeydi ancak isteyenler ilk güne ekleyebilir ve başka bir gün burayı ziyarete gelebilirler. Ayrıca yine buraya geldiğinizde yakınlardaki Victoria ve Albert Müzesi’ni de ücretsiz olarak gezebilirsiniz.

Victoria & Albert Müzesi

Londra’nın South Kensigton bölgesinde bulunan bu müzenin adı Prens Albert ve Kraliçe Victoria’dan gelmektedir. Victoria & Albert Müzesi süsleme sanatı ve tasarıma dair koleksiyona ev sahipliği yapar. Bu müzedeki sanat koleksiyonunun geçmişi 5.000 yıllıktır. Müzeyi gezmek isteyenlere güzel haberim ise bu müzenin ücretsiz olmasıdır.

Dünyanın en büyük balmumu müzesi: Madame Tussauds Müzesi

Madame Tussauds Müzesi

1815 yılında heykel ustası Marie Grosholtz tarafından açılan bu müze aslında bir balmumu müzesidir. Madame Tussauds Müzesi içerisinde birçok ünlü sanatçı, politikacı ve sporcunun balmumu heykeli barındırmaktadır. Bu müzede spor bölümü, kültür bölümü, müzik bölümü gibi 14 bölüm bulunmaktadır. Burada aynı zamanda Sherlock Holmes, Kaptan Maruel ve Star Wars gibi ünlü film karakterlerinin de heykelleri bulunmaktadır. Müzeye gitmek isteyenler için biletlerinizi önceden internetten almanızı tavsiye ederim zira gişede oldukça sıra bekleyebilirsiniz.

Greenwich

Londra gezilecek yerler açısından oldukça zengin bir şehirdir. Tüm bu saydığımız yerlere ek olarak eğer Londra’da vaktiniz varsa başlangıç meridyeninin sembolü olan Greenwich’i ziyaret edebilirsiniz. 30 bin çeşit bitkinin yer aldığı Royal Botanical Garden Kew’i de listenize eklemelisiniz. Londra’nın ünlü savaş müzesi Imperial War Museum’u görebilirsiniz. Ayrıca sebze ve meyve pazarı olan Borough Marketi, St. James parkını ve elbette birçoğumuzun çocukluğuna damga vuran Harry Potter karakterinin eşyalarının, kostümlerinin ve setinin bulunduğu Warner Bros Stüdyoları’nı ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Harry Potter turunu satın alırken gidiş ve dönüş ulaşım biletli satın alırsanız bu sizin için daha uyguna gelecektir. Londra’da Fish and Chips yemeden Londra publarına uğramadan dönmeyin.

İngiliz çaylarını denediniz mi?

Londra şehrini daha uyguna gezmek için size son tavsiyelerim ise gezi otobüsü yerine halk otobüsüne binerek şehri turlamanızdır. Ayrıca Tiyatro ve konser biletleri alırken indirimli bilet satan Leicester Meydanı’ndaki TKTS gişesini kullanmanızdır. Ünlü İngiliz beş çayını da birçoğumuzun bildiği marka olan Twinings Tea Shop’tan içmeyi unutmayın.

Benzer Yazılar