Varanasi gezilecek yerleri, Ganga Aarti gösterilerini, Ganj Nehri’ni görmek için sabırsızlanıyorduk. Özellikle de Varanasi’de ölü yakma törenlerine katılmak istiyorduk. Bizim için burada her şey çok yeniydi… Varanasi’de konaklama yapmak için henüz bir rezervasyonumuz yoktu. Varanasi’nin insan kaçakçılığının yaygın olduğu bir şehir olduğunu bilmiyorduk. Annemle beni kaçırmaya çalıştıklarını yazının en sonuna bıraktım. Bizim için Varanasi şehrin fazla adrenalin doluydu.
Rishikesh şehrinin huzurlu atmosferinden çıktıktan sonra Varanasi şehri çok kaotik ve eski gelmişti.
Varanasi şehrinde Ne yenir, Nereye gidilir, Ne yapılır?
Festival döneminde değilseniz konaklama için gelip görüp ona göre bir yerde karar kılabilirsiniz. Varanasi Hindistan’ın diğer şehirlerine göre çok daha farklı konaklama seçenekleri sunabiliyor. Hindistan’ın bir tek Varanasi şehrinde gidip görüp kalacağımız yere ona göre karar vermek istedik. Varanasi şehrine gelirken bir otel rezervasyonumuz yoktu çünkü Hindistan’da gördüğünüz şey gördüğünüz şey olmayabilir. Yani aldığınız otel oraya gittiğinizde büyük bir hayal kırıklığına dönüşebilir.
Varanasi Konaklama
Gelmeden önce internet sitelerinden ‘Varanasi konaklama’ diye arattığımda çok içimize sinen bir yer bulamamıştık. Bu yüzden şehre indiğimizde kalmak istediğimiz bölgeyi önceden belirlemek sonrasında bir tuk tuk kiralayıp orayı gezip öyle karar vermek istedik ve bu süreç içerisinde beğendiğimiz, güvenli gördüğümüz bir otel ya da guesthouse ile görüşüp pazarlık yapacak ve ona göre Varanasi’de konaklamamızı sağlayacaktık. Şimdi dönüp baktığımda doğru bir karar vermiş olduğumu görüyorum. Zaten şehir çok küçük olduğundan rahatlıkla küçük bir rikşa ile gezip bölgenin en popüler ve güvenli yerini tespit edebiliyorsunuz. Ayrıca tespit ettiğim bir çok konaklama yeri gidip gördüğümde fotoğraftakinden çok daha kasvetliydi. Şehirde ölüm havası varken bir de üzerine kasvetli bir yerde kalmak istemeyeceğinize emin olabilirsiniz. Bunların sonucunda içimize en çok sinen yerde konaklıyoruz.
Varanasi şehrinde konaklama rezervasyonu için acele etmeyin!
Burası çok önemli! Gitmeden önce gideceğimiz dönemde otel doluluk oranlarını kontrol ediyoruz. Eğer festival dönemi değilse zaten doluluk oranları düşük oluyor. Böylelikle istediğiniz oteli gidip kontrol edip öyle karar verebilirsiniz. Festival zamanı gidecekseniz bunu kesinlikle yapmayın çünkü herhangi bir otelde yer bulamayabilirsiniz.
Bizim gittiğimiz zaman Varanasi şehrinde özel bir program yoktu bu yüzden rahatlıkla bizi mutlu edecek bir yer belirledik.
Bir sonra ki istasyonumuz Jaipur’daki konaklamamızı aylar öncesinden belirledik çünkü gideceğimiz zaman Diwali festivaline denk geliyordu.
Varanasi şehrinde tuk tukçular hangi bölgeye gitmemizi istemedi?
Varanasi şehrinde tuk tuktukçuların korktukları bir bölge var. Bize kesinlikle burada kalmayın, buraya gelmeyin ve hatta burada dolaşmayın, burası çok tehlikeli diyorlardı. Bizde merak ettik niye burası böyle korkutucu diye sorduk soruşturduk. Hinduların söyledikleri karşısında çok şaşırmıştık çünkü böyle bir cevap beklemiyorduk.
Burada yaşan insanlar et yer, içki içer, sonra kızlara laf atar ve taciz eder, onlar Müslüman, burası Müslüman bölgesi buradan uzak durun’ dediğinde annemle birbirimize baktık. Müslüman bir ülkeden geldiğimizi söylemedik bile. ‘Tavuklarımızı kaçırıp kesip yiyorlar, onlar yabani’ diyordu. ‘Yazın Müslüman bölgesinde et kesilip yendiği için orası aşırı böcekli ve sinekli oluyor. Etrafı bir sürü hamamböceği ve sivrisinek basıyor. İnsanlar sırf bu yüzden hasta oluyorlar.’ diye de ekliyordu yerli halk.
Varanasi’de konaklama ve otel aramaları yaparken bu bilgiyi kesinlikle unutmayın!
Bu açıklamalardan sonra gerçekten ne diyeceğimizi bilemedik. Hindular vejetaryen, hayvanlara inanılmaz saygı duyuyorlar ve bu noktada onların bakışından bu insanlar vahşi kalıyordu.
Ayrıca söyledikleri çok doğruydu. O bölgelere yaklaştığımızda sivrisinek miktarında ciddi bir artış vardı. Bu yüzden Varanasi’de konaklama yaparken seçiminizi kesinlikle sivrisineksiz ve böceksiz bir bölgeden yana kullanmanızı tavsiye ederim. Sonuçta ölü yakma törenlerinde bir çok sinek ve böcek ölü bedenlerin üzerine rahatlıkla konabiliyor. Ölen kişinin bulaşıcı bir hastalığı varsa sivrisinekler gerçekten başınıza iş açabilir. Bu yüzden Varanasi’de konaklama ve otel aramalarınızı yaparken bu bilgiyi de göz önünde bulundurmayı unutmayın.
Varanasi şehri Ganj nehrinin üzerinden tekneyle görülmeye değer. Kesinlikle gezerken turunuza bunu da dahil edin.
Varanasi gezilecek yerler, nerelere gittik, neler yaptık, görülmesi gereken yerler neresi şimdi size ayrıntıları ile bahsedeceğim. Sayfanın sonunda da kısa kısa başlıklar hâlinde sizin için bir özet hazırladım.
Hindistan VARANASİ Seyahatimiz, Ölü Yakma Törenleri
Varanasi şehri ölülerin ve dirilerin birlikte yaşadıkları bir şehir.
Varanasi şehri ölüler ve diriler için ayrı bir anlama sahip. Oraya gittiğinizde şehrin farklı bir atmosferi olduğunu göreceksiniz. Uttar Pradeş eyaletinde bulunan Varanasi şehrinde akşam ayrı gündüz ayrı seremonilere şahit olacaksınız. Ölüler, diriler hepsi bir arada iç içe. Sanki bu yüzden 3000 yılda daha eski tarihi ile en eski yaşanmışlıkların olduğu şehir.
Varanasi’de Ölü Yakma Törenlerine Katılın.
Varanasi şehri sanki ölüleri ile hayat buluyor. Bu şehir ‘Benares ya da Kashi’ ismiyle de biliniyor. Ganj Nehrinin kenarında olmasının ötesinde burası Hindular tarafından çok önemli. Dinî bir bölge gibi. Hinduizm’in en kutsal yerlerinden biridir.
Nepal Kathmandu’da da bir çok seremoni ve ölü yakma törenine katıldım. Özellikle Pashupatinath Tapınağı’nda bir çok ölü yakma seremonisi gördüm ama Varanasi şehrinde durum biraz daha farklıydı.
Nepal Pashupatinath Tapınağı’ndaki ölü yakma töreni yazısına da bakabilirsiniz.👉🏻
Hindistan’ın Varanasi şehrinde sanki bir ölü yakma seremonisine değil de çamaşır yıkmaya gidiliyormuşsunuz gibi bir hissi vardı.
Nepal’de ölü yakma törenine turistler alınmadığı gibi hayatın içinde ama bir nebzede olsa dışında tutulmuş bir olaydı. Varanasi şehrinde sanki sınırlar kalkıyordu. Ölülerin yakıldığı yeri çamaşır yıkayanlar, oyun oynayan çocuklar bölüyordu. Her şey bir arada ve iç içe geçmiş gibiydi. Etkilenmek isteseniz bile etrafta o kadar doğal ve normal bir hava var ki hisleriniz bir anda normalleşiyordu.
Ölü Yakma Töreninde Neler oluyor?
Ben daha önce bir ölü yakma töreni gördüğüm için ne olacağını bilebiliyordum. Annem ve babam böyle bir olaya ilk defa şahitlik yapıyordu. Buna rağmen beklediğim tepkiyi vermediler. Sessizce olanları izlediler.
Bir ölünün yanması için ortalama 300-400 kilogram odun kulanılıyor.
Bir ölünün yanması için ortalama 300-400 kilogram odun kulanılıyor. Yanma işlemi Nepal’de olduğu gibi ilk ağızdan gerçekleşiyor. Bedende en zor yanan yer kafatası olduğu için tutuşturma işlemi ağzın içine konan bir pamukla gerçekleşiyor. Eğer ölen kişinin ailesi zenginse pamuk yerine sandal çırası da kullanılabiliyor. Yakılacak kişinin büyüklüğü, ağırlığı ve cinsiyetine göre yakılma süresi değişiklik gösteriyor.
Ölü yakma işlemi ortalama 5-6 saat sürüyor.
Ortalama 5-6 saat süren yanma işlemi erkeklerde biraz daha uzun sürüyor. Yakılacak ateş de parayla rahiplerden satın alınıyor. Ayrıca pahalılaşan hayat şartları yüzünden artık ölüler sandal ağacı ile değil sadece sandal ağacının talaşları normal odunların üzerine serpilerek yakılıyor.
Onlar yakılmadan direk Ganj Nehri’ne bırakılıyor.
Ölü yakma işlemi yapılmayan bazı durumlar var. Küçük çocuklar ve doğum sırasında ölen kadınların temiz oldukları düşünüldüğü için yakılma işlemi yapılmadan Ganj nehrine bırakılıyor. Ayaklarına bir taş bağlandıktan sonra nehre bırakılıyor. Bir de yılan kutsal bir hayvan sayıldığı için yılan tarafından sokularak ölen kişiler de yakılmadan nehre bırakılıyorlar.
Ölmek için Varanasi şehrine geliyorlar.
Sonrasında ölüler Ganj nehrine bırakılıyordu. Bir çok insan Eğer Varanasi şehrinde ölürlerse karmalarının şifalanacağı ve kurtuluşa ereceğine inandıklarından ölmek için bu şehre geliyor. Karmanın son aşamasına ulaşabilirseniz dünyaya tekrar gelmeyeceğiniz düşünülür.
Daha önce Nepla’de katıldığım ölü yakma töreniyle ilgili yazımı okuyabilirsiniz.
Bu yazımı muhakkak okuyun; 👉🏻
MOKŞA
Nirvana’ya ermeye ‘Mokşa’ deniyor. Biliyorum kulağa bir garip geliyor ama ölümü kabul edebilmiş ve normalleştirmiş bu insanlar için en güzel şekilde ölebilmek çok değerli. Bu yüzden son zamanlarını Varanasi şehrinde geçirip burada ölebilmeyi ve Nirvana’ya (Mokşa) ermeyi niyet ediyorlar. Aslında anda yaşayabilmek dünyaya tekrar gelmenin o kadar kötü bir şey olmadığını düşündürüyor bana. Bence dünyaya gelmemiz bir lütuf ama bu durum birçok insan için değişkenlik gösteriyor. Öldükten sonra da küllerinin Ganj nehrine atılması Hindular için çok önemli. Ayrıca yine dinî sebeplerden dolayı bir çok Hindu burayı özel kabul ediyor ve ziyaret etmek istiyor.
Varanasi’nin tarihinin bu kadar eski olması, Hindularca kutsal sayılması, dinî bir merkez olması acısından burayı önemli, turistik ve görülmeye değer bir yer hâline getiriyor.
Ganj Nehrinin Ghatlarında oturup etrafı izleyin.
Sakince Ganj nehri kenarında yürüdük, ölülerin kokularına nehir kenarında çamaşır yıkayan kadınlı erkekli insanların deterjan kokuları ekleniyordu.
Ghatlar etrafından bir çok insanı görebilirsiniz. Çamaşır yıkayan, ölülerini yakan ve kendini yıkan kişiler bu işlemler için Ganj’ın kenarındaki merdivenleri (ghat) kullanır.
.
Varanasi’de ölüm bir ayrılık mı birliktelik mi?
Bir anda zihnimizde yanan ölülerden çamaşırlara kaymıştık. Nehrin kenarında sanki bu insanlar meditasyon yapıyordu. O çamaşırları aynı ritimde havaya kaldırıyor ve yere çarpıyorlardı. Küçük bir ayin gibi. Çamaşırlar bembeyaz ve tertemizdi. Ne bir leke ne de bir pislik vardı.
Sanki Ganj nehrinin kenarına gelmiş ve ölümle yaşam arasındaki tüm pürüzleri temizliyor ve aranıyor gibi görünüyorlardı. Nehrin akışına, insanların burada yüzmesine, çocukların oynamasına ve ölülerin de tam bu akışın içerisinde varoluşuna eşlik etmesine şahit olduk. Aslında hiç korkutucu bir hava yoktu, ayrılık hissi yoktu, birliktelik vardı.
Ganj nehri gerçekten çok pis. Kanalizasyon, çamaşır atıkları, ölüler buraya atılıyor. Bir sürü hastalığı olan insanlar burada yıkanıyor. Hint devleti Ganj Nehrine girmenin uygun olmadığını söylüyor. İnsan sağlığını tehdit ettiği hâlde bir çok kişi Ganj nehrinde yıkanmaya devam ediyor. Ayaklarımızı Ganj Nehrine sokmak istiyoruz ama bir anda bu düşünceden vazgeçiyoruz. Zaten annemin yüzünde garip bir ifade görünüyor. Temizlik anlayışları bizimkiyle hiç örtüşmüyor.
Ganga Aarti Gösterileri
GANGA AARTİ gösterilerini izlemek için Ganj Nehrine açılıyoruz.
Akşam üstü etrafa tatlı bir kızılımsılık yayıldı. Akşam yapılacak Ganga Aarti seremonisi için heyecanlıydık. Seremoniyi nehrin üzerinden izleyecektik. Zaten birçok turist de bizim gibi seremoniyi nehrin üzerinden izliyordu. Teknelerle birçok kişi yavaş yavaş nehre açılmaya başladı.
Sizde Ganga Aarti gösterilerini izlemek için bir tekne kiralayın.
Dualarını ediyor ve teknelerden mum bırakıyorlardı. Hayal edebildiniz mi? Minik minik teknelerde bir çok insan dua etmek için Ganj nehrinin üzerinde mumları yakıyordu. Tören güneşin batışıyla birlikte yapılıyordu. Ganj Nehri’nde akşam olurken Tanrı Ganga’ya dualar ediliyor. Bütün gün tanrının sunduğu o kutsal güne teşekkür ediliyor. Bu yüzden nehrin üzerine kızıllık vurduğunda herkes teşekkürlerini sunmak için Varanassi şehrinde Ganga Aarti gösterisine hazırlanıyor. Nehrin üzerinde tatlı bir görüntü oluştu. Mumlarla birlikte dilekler ve dualar özgür bırakıldı. Ganj Nehri’nin üzerinde serbest dolaşan minik tekneler hava karardıkça gösterinin yapılacağı yere doğru hareket etmeye başladılar.
Yavaş yavaş kimseyi rahatsız etmeden gösteri alanına doğru yaklaşıyorduk. Sanki teknelerden büyük bir kalabalık oluşmuştu. Denizin üzerinde sağımız, solumuz dolmaya başlamıştı. Töreni en iyi şekilde izlemek isteyenler bizim gibi tekne kiralamış ve alana doğru konumlanmışlardı.
GANGA AARTİ gösterileri en iyi Ganj Nehri’nden izlenir.
Rahiplerin yüzü nehre dönük olduğu için aslında bu seremoninin kesinlikle nehirden izlenmesi gerekiyordu. Dua etmek isteyenler en önde ve sonrasında bunu kaçırmak istemeyen turistler vardı. Hava iyice kararmış ve tatlı bir serinlik Ganj nehrini kaplamıştı. Etrafta ziller ve çanlar çalmaya başladı. İnsan bu seslerin arasında Ganj Nehri’nin üzerinde duaların duyulduğu bir noktada kayıtsız kalması imkansız. Tüylerimiz ürpermeye başlıyor. Tanrıça Ganga anısına düzenlenen ‘Ganga Aarti’ gösterileri için Hindu rahipler ‘Pandit’ özel kıyafetleriyle sahneye çıkmaya başlamıştı. Turuncu, safran sarı, kırmızı kıyafetler yaşamsal enerjiyi ve maneviyatı simgeliyor.
Puja duası
Önümüzde yedi platform vardı. Öncelikle tapınaktaki Ganga heykelinin önünde kısa bir Hindu dua töreni (puja töreni) yapılıyor. Ellerinde ateşler ve Hindu ilahiler sahnede sihirli bir hava yaratıyordu. Tüm halkın aynı anda bu ilahilere eşlik ettiğini hayal etmenizi isteyeceğim, gerçekten insan derin bir nefes alıyor.
Her elementin bir anlamı var.
Tekneyi süren Hindu sahnedeki beş rahibin beş farklı elementi temsil ettiğini söylüyor. Hava, ateş, su, toprak ve boşluk. Boşluğun ne olduğunu tam anlamıyoruz.
Annem babam ve ben birbirimize bakıyoruz. Sanki biz de en derin duamızı ediyor gibiyiz.
Işıklar, ateşler, müzikler, tütsüler, meşaleler etrafta hem ruhani hem de şölen tadında bir hava var.
Platformlardaki rahipler sanki dans ediyormuşçasına Puja duası ediyor, elleriyle mudra denilen hareketleri yapıyorlar. Meşale yanarken sembolik tanrının önünde dönüşler yapılıyor. Her bir sembol yine aynı dönüşlerle Puja duası ritüeli için kullanılıyor.
Ateş belirli yağlarla, tereyağı ve kafuru yağıyla yakılıyor.
Sandal ağacı tütsüsünün dumanı, arındıktan sonra egodan kurtuluşun kokusunu ve dumanını sembolize ediyor.
Kutsal kabuk ise negatif enerji ve kötü ruhları dağıtmak için kullanılıyor. Kutsal kabuktan borazan gibi çıkan ses “OM” yani yaratılışın ilkel sesi olarak kabul ediliyor.
Orada olmaktan büyük keyif duyduğumuz bir andaydı. Varanasi’ye yolunuz düşmese bile bu seremoniyi Ganj nehrine komşu Haridwar ve Rishikesh gibi bölgelerde de izleyebileceğinizi unutmayın.
Rishikeshte neler yaşadığımızı, gezilecek yerleri, konaklama bilgilerini öğrenmek istiyorsanız lütfen Bu yazımı muhakkak okuyun; 👉🏻
Ganga Aarti gösterilerinde ateş dua edenlerin arasında dolaşıyor.
Tören ortalama bir saat sürdüğü için yavaş yavaş törenin sonuna yaklaşıyoruz. Ateş dua edenlerin arasında dolaşıyor. Herkes eliyle sanki ateşten bir parça alıyormuş gibi yapıp yüzlerine sürüyorlar. Kutsal kabul ettikleri bu ateşi sanki içerilerini sokmak isterler gibi.
Sonrasında süt Ganj nehrine dökülüyor ve seremoni böylelikle bitiyor.
Varanasi şehrinde Ganj üzerinde Ganga Aarti seremonisini izlemeye gelmiş bir sürü kişi ve tekne yavaş yavaş alandan uzaklaşmaya başlıyor.
Birçok teknenin üzerinde mumlar yakılı. Büyülü bir an gibi sanki Ganj’ın üzerinde bir çok ruh hareket ediyormuş gibi bir his oluşuyor. Karanlıkta teknelerin minik ışıkları Ganj’ı aydınlatıyor. Biz de gerçekten özel bir gece geçirdiğimizi hissediyor ve nehrin kıyısına doğru yaklaşıyoruz.
Varanasi sokaklarını dolaşın, İpek fabrikasına uğrayın.
Hindistan’da Varanasi şehrinde festivaller bir başka kutlanır.
Hindistan’da Varanasi şehrinde festivaller bir başka kutlanır. 4 milyondan fazla insanı bağrına basabilen bu şehirde, festival coşkusu da diğer şehirlere göre farklı olacaktır. Buddha’nın doğum günü “Buddha Purnima“, Baharın gelişini müjdeleyen “Holi“, ışık festivali “Diwali“, “Ganga Dussehra” gibi kutlamalarda burada olmak coşkuyu hissetmenize sebep olacaktır.
Varanasi şehrinde görmeniz gereken yerler;
Varanasi şehri bir zamanlar İngiliz sömürgesinde olan bir şehirmiş. Bu yüzden İngilizler zamanında yapılmış otel ve yapıları görebiliyorsunuz. Sanki şehrin bazı yerleri gelecekten yapılmış ve ansızın terk edilmiş gibi. İngilizler şehri teslim ettikten sonra olan yapılar çok bozulmadan bugüne kadar gelmiş ama yine de şehirde dolaşmak farklı bir his katıyor insana, gelecekle geçmiş birbirine karışmış gibi…
Varanasi’ye geldiğinizde muhakkak yapmanız gerekenler;
Hindistan Varanasi seyahatimiz
- Sabah erkenden kalkın ve Ganj suyu nispeten bir parça temizken güneşin doğuşunu ve ölü yakma törenlerini izleyin. Belki sizin için sarsıcı bir deneyim olacak ama emin olun ölüme bakış açınızı değiştirecek.
- Ölü yakma törenlerini sonuna kadar izlemek isterseniz belki zihninizden silemeyeceğiniz görüntülere şahit olabilirsiniz. Mesela yanan bir ayağın ya da kafanın aniden yere düşmesi ve yakarken yanma işlemine yardım eden kişinin bunu bir kürek yardımı ile alıp ateşin içerisinde geri atması. Yakma işlemleri sırasında cesedin parçalarının düşmesi ihtimaline karşın töreni yarım ya da bir kısmını izlemeniz gerektiğini unutmayın.
- Etrafta çamaşır yıkayan kişileri ve temizledikleri sabunları sorun ve burayı hatırlamak isterseniz bu sabunlardan bir tane alın.
- Agra Aarti törenlerine muhakkak katılın.
- Agraa arti törenleri için bir sandal kiralayın ve bu töreni akşam saatlerinde nehrin üzerinden izleyin.
- Agra Aarti törenlerinden önce hayallerinizin gerçek olması için kalbinizle dua edip, Ganj nehrine muz yaprağının içerisinde çiçekler ve mumlar bırakmayı unutmayın.
- Varanasi şehrini bir bilenle gezin ve olabildiğince tek başına dolaşmamaya çaba gösterin.
- İpek fabrikasını ziyaret edin.
Hindistan Varanasi Seyahatimiz
Hindistan’da Bizi Nasıl Kaçırdılar?
Hindistan’a insan kaçakçılığı ciddi boyutlarda. Her hatırladığımda ve annemle konuştuğumda farklı duygulara bürünüyorum. Bazen sadece ‘ya kurtulamasaydık’ diyor ve üzerine tek bir kelime etmeden birbirimize bakıyoruz. O an yaşadıklarımızı, annemin adamın kafasına nasıl çantayla vurduğunu, sokakta deliler gibi nasıl koştuğumuzu hatırlayıp dakikalarca gülüyoruz. Bazen de babamın çaresizce o tren istasyonunda bekleyişini hatırlıyor ve geri dönebildiğimiz için sonsuz minnet duyuyoruz. O yüzden bu deneyim bize hayatın kıyısından hayatın nasıl gözüktüğünü çok kısa da olsa görmemizi sağlamıştı.
Varanasi şehrinde ANNEM VE BENİ KAÇIRDILAR!
Böyle bir şey nasıl bizim başımıza gelmişti, size en başından hikayeyi anlatmak istiyorum.
Hindistan’a gelmeden önce annemle birlikte seyahatin detaylarını konuşuyorduk. Benim doğum günümden, Diwali festivaline kadar neler yapacağımızı düşünüyorduk. Thailand da bile doğru dürüst yiyecek bir şey bulamayan babamın Hindistan’da ne tepki vereceğini düşünüp gülüyorduk. Gerçi babam İranlı olduğu için pilavlara, köri soslarına alışıktı ama yine de daha önce Hint yemeği yememişti. Aslına bakarsanız hiç birimiz daha bir Hint yemeğinin tadına bakmamıştı. Bu yüzden babama bir sürpriz yapmaya karar vermiş ve yanımıza bir kutu barbunya konserve almıştık.
Varanasi şehrinden ayrılmak üzereydik. Trenimizin gelmesine 20 dk kalmıştı. İstasyonda bir sürü fare cirit atıyordu. Tam zamanında doğru yerdeydik ama herhangi bir yere oturup treni bekleme şansımız yoktu. Yere ya da kaldırıma oturmak istiyor ama bir kenardan akan lağımsı sular ve demir raylarında dolaşan fareleri görünce tedirgin oluyorduk. Duvar kenarlarında dolaşan böcekler de cabasıydı. Yere otursak acaba paçamızdan bir şeyler girer mi hissiyle valizlerin üzerinde oturup trenin gelmesini bekleyecektik.
Doğru istasyonu bulduğumuz için mutluyduk. Sessizce ‘Barbunyayı trende açabiliriz ve babama sürpriz yapabiliriz’ diye annemle konuştuk ya da gittiğimizde otelde yiyebilirdik ama otele gittiğimizde saat geç olabilirdi ve o saatten sonra yemek yiyecek bir yer bulamayabiliriz diye düşündük. Barbunyayı tek başına yiyemezdik küçükte olsa bir ekmek almalıyız diye düşündük.
Sadece babama sürpriz yapmak istemiştik.
İstasyonun girişinde sebze meyve satan bir adam vardı. Onun hemen yanında da bir market. Hadi dedik annemle bir koşu birkaç domates ve salatalık alalım. Marketten de ekmek aldık mı bu iş tamam. Babama tabii ki bu detayları vermeden sadece köşedeki marketten su alacağımızı söyleyip istasyondan hızlı adımlarla ayrıldık. Önce gidip birkaç domates aldık ve sonrasında markete ekmek almaya gittik fakat orada ekmek ya da lavaş kalmamıştı. Adam bize parmağı ile sokağın hemen ilerisindeki marketi gösterdi. Oraya yürüyün orada bulabilirsiniz.
İlk hatayı adama güvenerek yapmıştık.
Oraya yürüdüğümüzde hem yorulacak hem de vakit kaybedecektik.
Tuk tuklar o kadar ucuzdu ki hiç düşünmeden marketin önündeki bir tuk tuka atladık ve elimizle sokağın başındaki marketi gösterdik. “Bizi oraya götür ve hemen tren istasyonuna geri getir” dedik. Zaten bu yol bile sayılmazdı. 3 dk içerisinde gidip geri döneceğimiz kısa bir mesafeydi. Babama yapacağımız bu Türk gecesi sürprizi için değerdi.
Hiç aklımıza gelmezdi bir rikşa şoförünün bizi kaçırabileceği…
Adam zayıf, koyu tenli genç bir sürücüydü, hızlı hızlı sürmeye başladı ama daha sokağın başına gelmeden ara sokaktan arkadaki sokağa geçti. Sürücü İngilizce bilmiyordu ama biz el hareketleri ile market diyorduk. O da kapalı anlamında bir el hareketi yapıyordu. ‘O market herhalde kapandı’ diye düşündük. Hiç sesimizi çıkarmadan yola devam etmesini izledik.
Bir tarafta yapacağımız sürprize odaklanmış gülümsüyorduk.
Rikşa şoförünü defalarca uyardık.
Arka sokaktan diğer sokağa geçince çok uzağa gittiğini gösteren işarette bulunduk ama sakin olmamızı söylüyordu. Sanırım az kaldı az kaldı diye düşünürken beş sokak daha uzaklaştığımızı fark ettik. Bu çok uzak bir mesafeydi ve biraz daha giderse trene geri yetişmek için yeterli zamanımız olmayacaktı. Ayrıca çocuk tekrar tren istasyonunu bulamasa treni kaçırmamız an meselesiydi.
Markete gitmekten vazgeçtik. Bu iyi bir fikir gibi görünmüyordu. Tamam dur diyorduk. Elimizle ona durması gerektiğini gösteren bir işaret yapıyorduk. Adam yüzümüze bile bakmıyordu. Bu tavrından rahatsız olmaya başladık ve sırtına dokunup ona durması gerektiğini söyledik. Hâlâ arkasına bile bakmadan hızlı hızlı pedal çeviriyordu.
Kaçırıldığımızı hissettiğimiz ilk an…
Tadımız kaçmaya başlamıştı. Ayağa kalkıp sırtına daha hızlı vurup durması gerektiğini yüksek ve net bir sesle söylemeye başladık ama orada yokmuşuz gibi davranmaya başladığını anladığımızda bedenimizdeki adrenalin tavan yaptı. Çok sert hamlelerle adama vuruyor ve sokaktan geçen herkesin duyabileceği şekilde stop diye bağırmaya başlamıştık. Kesinlikle durmuyordu.
Rikşa şoförüne vurmaya başladık.
İşte o an art niyetli birinin arkasında hızlıca bir yerlere götürüldüğümüzü fark ettik. Uzaklaşmıştık. Tren istasyonundan uzaklaştıkça kalbimiz o kadar hızlı atıyordu ki bu sesimize yansıyordu.
Panik içinde ne yapacağımıza karar vermeye çalışıyorduk. Adam hızlıca sokağı döndü.
O sokaktaki şey bizim en büyük şansımızdı.
Sokağa o kadar hızlı giriş yaptı ki sokağın başında kamyonun büyük bir kumu sokağın ortasına boşalttığını son anda gördü. Kum yığınına çarpmamak için aniden arabayı durdurmak zorunda kaldı. O kum kamyonu bizim en büyük şansımızdı. İşte o sırada annem elindeki ağır çantasıyla adamın kafasına vurdu. Ben de elimde ne varsa sırtına vurduğum gibi tuk tuktan atladık. Nefes almadan koşarak ana caddeye ulaşmaya çalışıyorduk. Bir taraftan yüksek sesle bağırıyor, “koş anne koş” diyordum. En azından adam arkamızdan gelirse birileri durumu fark etsin istiyorduk. Ana caddeye varasıya kadar kendimizi güvende hissetmedik. Her an Rikşa şoförü geri dönecekmiş gibi hissediyorduk.
Varanasi tren istasyonuna kadar koşmalıydık.
Tekrar tuk tuka binmeyi düşündük ama bu fikirden de korktuk, tren istasyonuna kadar koşmalıydık. Hiç durmadan istasyona kadar koştuk. Koştukça ve yaklaştıkça rahatlıyorduk. Sanki hiç yoruluyor gibi hissetmedik kendimizi. Sanırım bedenimizde ki adrenalin koşabilmemiz için gerekli tüm patlayıcı gücü bize vermişti. Kolumuzdaki saate bakıyorduk, tren neredeyse kalkmak üzereydi.
Babam çok korkmuş ve endişeliydi, Varanasi treni kalkmak üzereydi!
‘Babam bizi aramaya çıkmış mıdır?’ ‘Ne yapıyordur?’ ‘Korkmuş mudur?’ diye birbirimize soruyor ve bir taraftan da koşmaya devam ediyorduk.
İstasyona girdiğimizde etrafta kimse yoktu. Herkes trene binmişti. İstasyonda tek başına yapayalnız babam ayakta duruyor ve endişeli gözlerle etrafa bakıyordu. Uzaktan bizi gördü,” tren gidiyor” diye bağırdı. Bu bineceğimiz tren mi baba diye ben de yüksek sesle ona doğru hem koşuyor hem konuşuyordum. “Evet” dedi.
Hayatımız boyunca unutamayacağımız o soru. Hareket etmiş bir trene binebilir miyiz?
Trenin tüm kapıları açıktı ve insanlar trenin kapılarından etrafı seyrediyordu. Tren henüz yeteri kadar hızlanmamıştı. “Hadi baba çantaları al, trene koş, kapılar kapanmadan içeriye bin, hadi baba” diye bağırıyordum. Babam iki çantayı omuzuna aldığında biz de çantaların yanındaydık. Annem ve ben de birer çanta kaptık. “Hadi anne dedim çabuk”, ilk annemi bindirmeliydim sonra babam ve ben… Trenin hızı hafif koşu temposuna ulaşmıştı. Annemin elinden çantaları aldık ve annem kendini içeriye attı. Çantaların hepsini hemen arkasından trenin içerisine sallamıştık.
Bir elimizle hızlanan trenin demirini tutuyor bir taraftan da koşuyorduk. Derken son hamleyle babam ve ben de kendimizi içeriye attık. Bizden bir kaç dakika sonra hâlâ trene koşarak binen insanlar vardı.
Bu Çılgınlıktı!
Tanrım biz delice ne yapıyorduk? Koşarak bir trene bindiğime inanamıyordum. Trene bindiğimiz anda sinirlerimiz boşaldı ve gülmeye başladık.
Babam hiç gülmüyordu. Onun çok kızgın olduğunu görebiliyorduk.
Bu dünyada duyduğum en güzel söylenmeydi. Babama ne güzel de kızıyorsun diyordum. Annem de benimle aynı fikirdeydi. Birbirimize bakıyor ve orada olduğumuz için büyük bir minnet duyuyorduk. Ya geri dönemeseydik ya tekrar babamı göremeseydik. Babam bizsiz ne yapardı? Tanrım bunları bir an bile düşünmek istemiyordum.
Varanasi’de kaçırıldıktan sonra yaşadığımız en büyük huzur…
Annemle yan yana” tanrım iyi ki buradayız” diyorduk. O keşmekeş pis tren bile dünyanın en huzurlu yerine dönüşmüştü. Hatta babamın tüm o öfke dolu söylemleri kulağımda bir ninni gibiydi. Babama sürekli haklısın ne desen haklısın diyorduk.
Bir an durdu ve “siz ne yaşadınız, başınıza ne geldi diye sordu”? Sanırım o da çok korkmuştu.
Hâlâ gülüyorduk, saçma sapan gülüyorduk. Hatta sinirlerimiz o kadar bozuktu ki onu kameraya bile çekmişim. Tanrım kimin aklına o trene bindiğimiz anı kameraya çekmek gelir ki? Trenin yanlış yerinden trene bindiğimiz için bir sonraki istasyona kadar o kalabalığın içinde ayakta gittik. Sonr ki istasyonda yataklı vagonu bulup yer değiştirdik.
Hindistan’da insan kaçakçılığı hakkında ne biliyorsunuz?
Bu yaşadıklarımız herkesin tecrübe etmek istemeyeceği birer anıya dönüştü ama şu var ki, hâlâ hatırlıyorum o trende yediğim o yemek, o rahatsız koltuğun huzuru, o pis ter kokan ortamın rahatlatıcı etkisi, yaptığım en güzel tren yolculuğuydu. Annemle sürekli birbirimize bakıp, iyi ki buradayız tanrım hayatımdaki en güzel tren bu diye sarılıyorduk. Bundan daha büyük bir huzur olamazdı. Bu insanlar bize ne yapacaktı, organlarımızı mı çalacaktı, tecavüz mü edecekti, kaçırıp para mı isteyeceklerdi? Ölecek miydik? Babam saatlerce o istasyonda ne yapardı, kiminle konuşur, kimden yardım isterdi? Tek kelime İngilizce bilmeden çaresizde nerede uyur, nereye baş vururdu. Bunları düşündükçe kalbimiz sıkışıyor ama bunların hiçbiri yaşanmadığı için de büyük bir minnet duyuyorduk.
NOT: Ayrıca yıllarca anneme ‘o çantada ne taşıyorsun Allah aşkına, bu kadar ağır’ diye sorar, taş gibi bir çantası olduğu için dalga geçerdik. O gün o çantaya olan saygım da arttı. Hâlâ aynı çantayı kullanıyor.
Hindistan’da İnsan Kaçakçılığı
Hindistan’da Gözünüzü Dört Açın, Çaldıkları Sadece Paranız Olmayabilir.
Hindistan’ın Varanasi şehrinde yaşadığımız o kötü deneyimden sonra ülkemize döndüğümde öğrendim ki Hindistan’da insan kaçakçılığı çok fazlaymış. Özellikle turistleri para için kaçırmaları ve sonrasında ailelerinden yüklü miktarlar istedikleri alışılagelmiş bir durummuş. İşin ilginç kısmı Hindistan’da bu olaylar en çok Varanasi şehrinde yaşanıyormuş.
Hindistan’da insan kaçakçılığı yaygın bir durum.
Bir çok sebepten dolayı insan kaçakçılığının olduğunu öğreniyorum. Organ kaçakçılığından çocuk kaçakçılığına kadar herbirinin amacı ve niyeti başka.
Bir kişinin organlarını çalıp çok yüksek ücretlerle sattıkları bir pazar var. Organ mafyası olarak da bilinen pazarda canlı organların uluslararası piyasada çok para ettiği bilinmekte. Biliyorsunuz ki organ yetmezliğinde sıraya girip sizin için en uygun organın çıkmasını beklemeniz gerekiyor. İnsanların organ bağışı yapmayı çok tercih etmediği bu dönemde birçok insan yeterli organ bağışı olmadığı için ameliyat olamıyor. İşte bu yüzden organ yapılmadığı için ölen çok insan var. Maddi durumu yerinde olan ve organ satın almak isteyen kişiler bu mafyalarla iletişim hâline geçebiliyor. Tabii ki o organların onlara nasıl ulaştığını bilmeyen çok insan var ama acı bir gerçek var ki, sosyo- ekonomik düzeyi düşük ülkelerde kaçırılan ve organları alınan birçok kişi ve hikâye var.
Hindistan’da insan kaçakçılığı yaş sınırı tanımıyor.
Çocuk kaçakçılığı, seks ticareti ve birçok amaç için kaçırılma vakaları Hindistan’ın başını ağrıtıyor. Kesinlikle yetkililerin bu durumun önüne geçmesi gerekiyor.
Tabii cahillik ve kültür düzeyi tecavüzlerin de yüksek olmasına sebep oluyor. Bu noktada çoğunluğu kadın olmak üzere insanların tecavüz etmek için bile insan kaçırdığı oluyor. İşte bu ülkede büyük sıkıntı. O anki anlık zevkleri için kaçırdıkları kadınları bazen aylarca tutuyor ve düzenli olarak tecavüz ediyorlar.
Zaten Hindistan’da genellikle kaçırılma olayları kadınlar üzerinden gerçekleşiyor. Tabii ki yabancı turistler de bu durumdan nasibini alıyor.
Bizi Varanasi’de kaçıran adamın niyetini hiçbir zaman bilemeyeceğiz.
O gün başımıza gelen olayda adamın niyetini hiçbir zaman bilemeyeceğiz ama bir gerçek var ki iyi olmadığı kesin. Yüreğimiz ağzımızda canımız ellerimizde tren istasyonuna zor döndük. Geri dönüşü olmayan büyük bir beladan o gün kıl payı kurtulmuştuk.
Okur yazarlık ve eğitim artması ile bu kaçırılma olaylarının da azalacağına eminim ama şimdilik durum bu, Hindistan’a yapacağınız yolculukta her zaman bir gözünüzün açık ve zihninizin uyanık olması gerektiğini üzülerek hatırlatırız.
Varanasi şehrinden sonra Jaipur’a geçmeye hazırdık. Bir sonraki istasyon Jaipur, yazının tamamı için lütfen tıklayın.
Bu yazımı muhakkak okuyun; 👉🏻
Ayrıca Varanasi şehrine Rishikesh şehrinden gelmiştik. Rishikesh’te neler yaşadığımızı, gezilecek yerleri, konaklama bilgilerini öğrenmek istiyorsanız lütfen Bu yazımı muhakkak okuyun; 👉🏻