Agra Şehri, Tac Mahal, Agra Kalesi, Hindistan

Yazar: Yasemin Soysal

Hindistan’ın Agra şehrine yaptığımız seyahatte, Tac Mahal, Agra kalesi diğer adıyla Agra fort ve aşramları ziyaret ettik. Agra şehri hakkında bilgiler, Hindistan Agra hakkında bilgiler, Tac Mahal hikayesi, aşramda yaşadığımız felaket konaklama deneyimlerimiz hakkında sizlere detaylı bir yazı hazırladım.

Agra

Varanasi’den ayrılışımız gerçekten olaylıydı. Varanas’ide annem ve ben yaşadığımız kaçırılma olayından sonra koşarak kendimizi trene atmıştık. Trende yaşadıklarımız ve korkularımızı hâlâ dün gibi hatırlarız.

Yaşadığımız kaçırılma olayını merak ediyorsanız lütfen Varanasi yazımı okuyunuz;👉🏻 Hindistanda bizi nasıl kaçırdılar?

Ayrıca Diwali festivali yaklaşıyordu ve trenlerdeki yoğunluk da artmıştı. Hatta Trende aldığımız yataklı vagonun iki kişiye daha satıldığını öğrenmiştik. Bir yatakta üç kişi oturarak gittiğimiz tren yolculuğunun sonunda AGRA’YA varabildik. Sanırım tren yolculuğuna artık doymuştuk.

Burada ise bizi başka biri karşılıyor. Aslına bakarsanız tüm işini ve sosyal çevresini bırakıp Hindistan’a yerleşmiş ve orada bir aşramda yaşayan bir avukatın yanına gittik. Onunla orada tanışacaktık. Nerede kalacağımız ve bizi nelerin beklediği konusunda hiçbir fikrimiz yoktu. Ne kadar kötü olabilir ki diye düşünüyorduk çünkü Rishikeste’de bir aşramda kalmıştık ve her şey kaldırabileceğimiz dozajlardaydı.

Hindistan’da Hiçbir Zaman ‘Daha Ne Olabilir ki’ Sorusunu Sormayın!

Avukatlıktan her şeyi bırakıp Hindistan’ın bir köyünde sadece ibadet etmesi ve ailesini geride bırakması bize marjinal bir karar gibi geliyor. Verdiği karara şaşırıyoruz.

Agra şehrinde aşramda konaklama…

Tüm düşüncelere saygı gösterdiğimiz için çok sorgulamıyoruz. Agra’nın bir köyündeyiz ve odaya bizi götürüyorlar. Sade, basit sonra tekrar sade ve tekrar basit. Cümlemi tamamlayamıyorum. Sade, basit ve şirin bir aşram odası diyeceğim ama alakası yok. Daha doğrusu odada yatak yok. ‘Yatak nerde diyoruz’ ‘yatak yok sadece bir battaniyenin üzerinde yatıyoruz’ diyorlar. Şaşkınlık içinde birbirimize bakıyoruz. Allah’tan yanımızda bir tane uyku tulumumuz var diye düşünüyoruz ama bu uyku tulumları da rahat bir zeminin üzerine konulduğunda konforlu oluyor yoksa diğer türlü tahtanın üzerinde yatmaktan hiçbir farkı kalmıyor.

Başka çaremiz olmadığı için tüm şartları kabul edip odamıza geçiyoruz. Dümdüz bir tahtanın üzerinde uyumaya çalışırken sabaha karşı 3.30 da kapımız çalıyor. Sabah ibadet için uyandıracaklarını söylemişlerdi ama sabah derken gecenin 3.30 u olduğunu düşünmemiştik. Hemen hazırlanıp kalabalık bir grubun arkasına takılıyoruz.

Agra şehrinde Sabahın 3.30 unda Krişna şarkıları ile ne yapıyoruz?

Ne yapıyoruz, nereye gidiyoruz hiçbir fikrimiz yok. Bir anda gecenin bir vakti taş döşeli sokaklarda Kirişna şarkısını söylüyor, yere uzanıyor kalkıyoruz. Babamla bir anlığına göz göze geliyoruz. O bakışı çok iyi biliyorum ‘Ah yasemin ah sen bizi nerelere getirdin böyle’ bakışı o. Tanrım zaten doğru dürüst uyumadığımız bir gecenin ortasında sokakta şarkı söyleyip eğilip kalkıyor olmamız öyle bir sinirimizi bozuyor ki, gülmekten karınlarımıza ağrı giriyor. Annemle hiç durmadan gülüyoruz. İnsanlar anlamasın diye kendimizi tutmaya çalışıyoruz ama sanki sınıfta öğretmene yakalanmamaya çalışan öğrencinin içine düştüğü gibi bir gülme krizinden kendimizi alamıyoruz. Hele arada annemle dönüp hareket etmeyi sevmeyen babamın düştüğü duruma baktığımızda ağzımızı kapatsak bile gözümüzden gülmekten yaş geliyor.

Agra’da o kadın yol ortasında bunu yapıyor olamaz!

Bir anda kadınlardan biri yol ortasında duruyor ve eteğini sıvayıp büyük tuvaletini yapmak için yere çömeliyor. Şoka giriyoruz. Normalde olsa söyleniriz ama gecenin o saati sinirlerimiz öyle bozuk ki daha çok gülüyoruz. Sanki her şey bir şaka gibi. Mantıklı düşünmeyi kaybetmiş gibi bir saat boyunca gece karanlığında Agra sokaklarında dolaşıyoruz.

Güneş aydınlanırken sonunda oturmak için bir tapınağa geliyoruz. Bir kenara geçiyoruz ve çaktırmadan arka taraflarda uyukluyoruz.

Sonra aniden tekrar kalkıyor ve başka bir yere gidiyoruz.

Yavaşça gruptan sıyrılacağız ama babam yüzünden grubun göz bebeğiyiz. Babam Agra’ya gelmeden önce turuncu bir gömlek beğeniyor ve alıyor. Ayrıca bir cd de satın alıyor. Biz Agra’nın köyüne gelirken babam bu gömleği giyiyor. Meğerse gömlek Kirişna gömleğiymiş. Tanrım herkes bizi öyle bir karşılıyor ki sormayın. Kirişna sizi buraya çağırmış, siz buraya boşuna gelmemişsiniz dedikleri için tüm bu seremonilerde babam sürekli gözler önünde.

Aşramdan resmen  kaçıyoruz.

Aradan gecen 10 yıl sonrasında bile hala babamın bu gömleğini konuşuyoruz. Gerçeği söyleyim mi? Türkiye’ye döndükten sonra babamın aldığı  o Kirişna cd’yi çalıp babam, annem ve benim oynamışlığımız vardır. İnanılmaz anılardı, her anı iyi ki yaşamışız dedirtiyor. Tabiio gün tek istediğimiz oradan biran önce gitmek oldu. Babam ‘taksi kaç paraysa kaç para vereceğim bir araç bulun ve hemen buradan gidelim’ dedi. İşte Tac Mahal’e gitmeye hazırdık, daha doğrusu kaçmaya.

Tabii bu arada sokakta tezekten yaptıkları tanrıları ve tapınmaları son damla olmuştu. Arkamıza bile bakmadan köyden geçen bir taksi ile Tac Mahal’e doğru yola çıktık.

Hindistan Agra’ya Gelip De Görmeden Dönmemeniz Gereken Yer Neresi?

Tac Mahal

Hindistan’a gelmişken hele ki Agra yakınlarındayken Tac Mahal’i görmemek olmazdı. Ayrıca köyden uzaklaşmak bile bize iyi gelmişti. Bu yüzden Tac Mahal’e gelmeden biz Tac Mahal’i çok sevmiştik. Özellikle gitmek istiyorduk çünkü annem, babam ve ben sanki hayatımızdaki tüm zorlukları ve duygusal bağlarımızı başka bir sevgi enerjisine dönüştürüyorduk.

Tüm bu yolculuklar aramızdaki tüm buzulları eritiyor ve daha büyük bir sevgiyi koşulsuzca yaşayabilmemizi sağlıyordu. İşte bu yüzden Tac Mahal’in bizim için anlamı bir başkaydı. Sevdiğin biri için bir fedakarlıkta bulunmanın maddeleşmiş hâli gibiydi.

Agra, Tac Mahal; Aşk Kokan Mezar…

Tac Mahal, Hindistan‘ın Agra şehrinde, 1631-1654 yıllarında inşa edilmiş bir mezardır. Bu mimariyi özel kılan mimarinin kendisinden çok yapılış nedenidir. 17 haziran 1631 yılında genç yaşta ölen Ercümend Banu Begüm için hazırlanmıştır.

Her şey Şah Cihan’ın karısı, Ercümend Banu Begüm için…

Ercümend Banu Begüm ölümünden sonra kocası Şah Cihan büyük bir üzüntü duyar. Ardından imparatorluğun başkenti olan Agra’da Yamuna Nehri kıyısına İslam türbe mimarisinin önemli yapılarından biri olarak kabul edilen Tac Mahal’i yapar. 30 yıl sonra ölen şah Cihan’ın mezarı da buradadır. Bu mezarı görmek için her yıl üç milyondan fazla kişinin burayı ziyaret ettiği düşünülmektedir. Fakat son dönemde ki covid önlemleri nedeniyle ziyaretlerin kısıtlandığını biliyorum. Ne ölçüde esnemeler olduğunu öğrenip ziyarete öyle gitmenizi tavsiye ederim.

Bu yapı hem sevginin hem de o dönemde güç ve kudretin sembolü olarak yapılır. Benim için özel bir yapıdır çünkü güç ve kudret bugüne kadar gördüğümüz tüm krallıklarda yıkıcı bir güç olarak karşımıza çıkarken burada sevginin gücüyle birleşmiştir.

Tac Mahal ve acı hikâyesi; Ercümend Banu Begüm 14. çocuğunu doğururken ölmüş.

Ercümend Banu on dördüncü çocuğunu doğururken ölmüştür. Şah Cihan üzüntüsünü unutmak için kendini sanata ve mimariye adamıştır. Tac Mahal’in yapımı ortalama olarak yirmi yıl sürmüştür ve etraftaki tüm ülkelerin en usta sanatçıları ile çalışılmıştır. Osmanlı, Suriye, İranlı ve Hint ustalarıyla bir ekip kurulmuştur. 1983’ten bu yana UNESCO dünya mirası listesine alınmıştır.

Avluya girdiğimizde o harika görüntü bizi karşılıyor. Herkes öylesine heyecanlı ki, fotoğraf çekenler, dakikalarca yapının önünde durup izleyenler, heyecanlı heyecanlı konuşanlar. Tüm insanlık sanki orada. Her ülkeden en az bir kişiyi burada görebilirsiniz.

Tac Mahal’in hikâyesi ve enerjisi bizi etkiliyor.

Tac Mahal çok kalabalık bu yüzden bir seferde kendinizi çekmeniz neredeyse imkansız. Birbirimize sarılıp iyi ki buraya geldik diyoruz ve kalabalıkla birlikte içeriye girmek için yürüyoruz. Son anda öğreniyoruz ki turistlerin girdiği giriş farklı ve o uzun mu uzun kuyruğa göre çok daha kısa olan bir kuyruktan içeri giriyoruz.

Tac Mahal’in duvarlarında bir sürü kıymetli taş olduğunu öğrenince daha çok şaşırıyoruz. 142 yakut, 42 zümrüt, 625 adet pırlanta, 50 adet büyük inciler var. Akik, sedef, firuze taşlarını söylemiyorum bile.

Agra Kalesi

Agra Fort diğer adıyla Kızıl Kale;

Tac Mahal’e gelmişken Agra Kalesine gitmeden olmayacağını Agra Kalesi’nin hikâyesini dinledikten sonra karar veriyoruz. 1983 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren kalenin Tac Mahal’le bir ilgisi var. Moğol imparatoru Ekber tarafından yaptırılmış ve Tac Mahal’i yaptıran Cihan Şah tarafından tamamlanmış.

Agra Kalesi UNESCO Dünya Mirası

Rivayete göre Cihan Şah’ın eşi öldükten sonra Tac Mahal’i yaptırması da onun acılarını dindirmemiş ve psikolojisi bozulup akıl sağlığını kaybetmiş. Oğlu Alemgir Han babasını kaleye kapatıp, Tac Mahal’i görebileceği bir yere hapis etmiş ve Cihan Şah ömrünün son anına kadar Tac Mahal’i izleyerek geçirmiş.

Aslında sevginin büyüklüğü insanın tüylerini diken diken ediyor. Diğer taraftan oğlu Alemgir Han babasının bu durumunu gerçekten fırsat bildiği için mi bunu yapıyor yoksa babasının yasını tutması için onu kendi hâline mi bırakıyor? Sonuç olarak akıl sağlığı sarsılmış biri için artık ne taht ne de ülke umurunda olmayacaktır.

Cihan Şah, Tac Mahal’i yaptırabilmek için büyük bir servet harcıyor ve karısının ölmesinin sebebi son oğlu. Yani babasını kaleye hapseden Alemgir’in tüm bu durumu kendi doğumu nedeniyle olduğu için garip bir suçluluk psikolojisine bürünüp babasına kızgın da olabilir. Anlayacağınız bir zamanlar babanın ülkesi için savaştığı ve yaşadığı saray onun sonrasında hayatının son zamanlarını geçirdiği bir yer oluyor.

Cihan Şah’ın oğlu, babasını Agra Kalesi’ne neden hapsettiriyor?

Aslında Tac Mahalden sonra Cihan Şah kendisi için de Tac Mahal’in siyahını yaptırmak istiyor ama oğlu bu hayalini gerçekleştirmesine fırsat vermeden babasını Agra Kalesi’nin bir bölümüne yaptırdığı Oktagonal Kulesi’ne (Sekizgen Kule) hapsediyor.

Kaledeki bu kule Tac Mahal’i en iyi şekilde görebilen bir yerde konumlanıyor. Yedi yıl boyunca karısını izledikten sonra ölümüyle birlikte ona kavuşuyor ve Cihan Şah sonunda karısının yanına gömülüyor.

İşte tüm bunları düşünürken dolaştığınız kale sizi alıp başka bir diyara götürüyor. Belki size savaşlardan bahsetseler, bir şehrin dış kapısı olarak tanıtsalar belki de bu sıradan kaleler sıkıcı bir tura dönüşecek ama kaleden Tac Mahal’i görüp hikâyesini dinlediğinizde masaj gibi bir gezinti oluyor ve hayal gücünüzün zenginliğine göre bir film izlemiş gibi oluyorsunuz.

Fatehpur Sikri

Agra’ya 40 kilometre mesafede yer Fatehpur Sikri,  Hindistan’ın orta kuzeyinde yer alan bir kasabadır. Aslında İmparator Ekber Şah, şehri Babür İmparatorluğu’nun başkenti olarak kurmuştur. Fatehpur Sikri ‘Zafer Şehri’ anlamına gelmektedir ve 1572-1585 yılları arasında Babür İmparatorluğu’nun başşehri olmuştur. Şimdilerde ise UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde  günlük turlarla gidilip görülen yerlerden birisi.

Benzer Yazılar