Zayıflamada beynin rolü nedir? Zayıflamada sürecinde beyin hiç yadsınamayacak düzeyde önemli bir role sahiptir. Beynin işleyişini anlamadan şişmanlama ve kilo verme süreçlerini anlamak karmaşık olabilir.
Yemeklerin büyüleyici dünyasında, bir pizza dilimi veya çikolata parçasının cazibesine karşı koymak bazen imkansız gibi görünür. Peki neden? Cevap beynimizde, kimyasında ve salgıladığı hormonlarda saklı.
Beynin işleyişini anlamadan şişmanlama ve kilo verme süreçlerini anlamak karmaşık olabilir.
Zayıflamada beynin rolü oldukça önemlidir çünkü bizim yemek yeme alışkanlıklarımızı, tokluk ve açlık hislerimizi, hatta vücudumuzun enerji dengesini kontrol eder. Kısacası, kilo alıp vermemizi beynimiz belirler. Bu süreçte birçok bölüm ve nörotransmitter işin içine girer. Hadi kısa da olsa zayıflamada beynin nasıl bir rolü olduğuna hızlıca bakalım.
Önce Hipotalamustan başlayalım ve sonra psikolojik faktörlere kadar bize neler yaşattığını görelim.
Zayıflamada beynin rolü: Kilo Kontrolünün Psiko-Neurolojik bağlantısı
Beynin Yemek İle Dansında, Hipotalamusun Rolü nedir?
Hipotalamus, beynimizin iştah, doygunluk ve enerji dengesini kontrol eden bölümüdür. Bu bölüm, vücudun çeşitli kısımlarından gelen sinyalleri toplayarak enerji dengemizi korumak için nasıl hareket etmemiz gerektiğine karar verir. Vücudumuzun enerji ihtiyacı, egzersiz miktarımız, vücut ağırlığımız ve mevcut yağ depolarımız gibi faktörler bu sinyalleri oluşturur. Yemek yedikçe, kanımızdaki şeker ve yağ seviyeleri artar ve hipotalamus buna tepki olarak doygunluk hissini yaratır.
Beynimiz, yemek yeme davranışımızı kontrol etmek için tasarlanmış karmaşık bir makinedir. Yemek yemek basittir ama işler düşündüğümüz kadar kolay ilerlemez. Tüm bu yemek yeme sürecinde de Hipotalamus, anahtar bir rol oynar. Aslında siz bir şey yediğinizde; tatlı, tuzlu, yağlı veya baharatlı, hipotalamus sürekli olarak vücut enerjimizi ve doygunluğumuzu kontrol eder.
Aslında bedenin ‘Yeter artık, yemeye devam edemeyeceğim!’ dediği noktayı biz doyum noktası kabul ediyoruz. İşte bu büyük bir hata!
Biz yemek yedikten sonra, enerji dolu besin molekülleri resmen koşarak kana karışır. Beyin, bu enerji artışını fark eder ve “doyduk” sinyali gönderir. Aslında tahmin ettiğinizden çok daha erken doygunluk sinyalleri beyne iletilir. Yemek yerken ilk 3-5 kaşık sonra bir doygunluk hissedersiniz ve yemeğe devam edersiniz ardından ikinci sinyal beyne gönderilir ve siz bu sinyali de hissedersiniz. Aslında bedenin ‘Yeter artık, yemeye devam edemeyeceğim!’ dediği noktayı biz doyum noktası kabul ediyoruz. Aslında bu çok yanlış… Bu bizim doyum noktamız değil bu bizim yemeye devam edemeyeceğimiz, kusmaya yaklaştığımız sınır noktamız. Bunu çok iyi anlamak lazım. Doymak demek, çatlayasıya kadar yemek yemek değildir.
Ancak bu mekanizma daima mükemmel çalışmaz. Yüksek şeker ve yağ içeren yiyeceklerin tüketilmesi, bu sistemi bozabilir ve hipotalamusun enerji dengemizi doğru bir şekilde değerlendirmesini engelleyebilir. Sonuçta, vücudumuz daha fazla enerjiye ihtiyacı olduğunu düşünür ve daha fazla yemek yememizi ister. Fakat bu gerçek bir mesaj değildir.
Beyin Kimyası ve Dopamin, Ödül Yolu
Beyindeki nörotransmitterler de kilo verme sürecinde önemli bir rol oynar. Serotonin, dopamin ve norepinefrin gibi nörotransmitterler, iştahımızı ve doygunluk hissimizi düzenler. Örneğin serotonin, ‘iyi hissetme’ hormonu olarak bilinir ve doygunluk hissimizi artırır. Dopamin, ödül ve motivasyonla ilişkilendirilir ve yemek yemenin bize verdiği zevki kontrol eder. Hadi gelin biraz da Dopaminin rolünden bahsedelim.
Zayıflamada beynin rolü; Dopamin, beynimizin ‘ödül’ hormonudur.
Dopamin, beynimizin ‘ödül’ hormonudur. Yedikçe ve belirli davranışları tekrarladıkça, beyin dopamin salgılar. Bu, yemek yemeyi hoş ve tatmin edici bir deneyim haline getirir.
Ancak, bazı yiyecekler – genellikle işlenmiş, yüksek şekerli ve yağlı olanlar – dopamin salgılanmasını daha da tetikler. Sonuç olarak, bu yiyecekleri yemek, kısa vadede daha fazla zevk ve tatmin sağlar. Ancak bu, beynimizin ödül sistemini değiştirebilir ve bu tür yiyecekleri yemeden dopamin seviyemizi normalde tutmakta zorlanabiliriz.
Hadi bir örnek verelim,
Bir ödül olarak kendinize belki bir çikolata aldınız ya da stresli bir günün sonunda bir dondurma yediniz. Bu anlık tatmin duygusu, beyinde dopaminin salınmasından kaynaklanır. Ancak, bu tür yiyeceklerin tüketilmesi sürekli hale geldiğinde, beyin daha fazla dopamin salgılamak için bu tür yiyeceklere ihtiyaç duyar. Bu durum biraz uyuşturucu gibidir. Bir noktadan sonra yiyeceğe değil yiyeceğin yarattığı duyguya ihtiyaç duyarız. İşte bu yüzden, uzun ve stresli bir günün sonunda, daha fazla dondurma yemek için güçlü bir istek duyabilirsiniz.
Bir ödül olarak kendinize belki bir çikolata aldınız ya da stresli bir günün sonunda bir dondurma yediniz. Bu anlık tatmin duygusu, beyinde dopaminin salınmasından kaynaklanır. Ancak bu tür yiyeceklerin tüketilmesi sürekli hale geldiğinde, beyin daha fazla dopamin salgılamak için bu tür yiyeceklere ihtiyaç duyar. Bu durum biraz uyuşturucu gibidir. Bir noktadan sonra yiyeceğe değil yiyeceğin yarattığı duyguya ihtiyaç duyarız. İşte bu yüzden, uzun ve stresli bir günün sonunda, daha fazla dondurma yemek için güçlü bir istek duyabilirsiniz.
Leptin ve Ghrelin, Açlık ve Doygunluğun Hormonal Dansı
Leptin ve ghrelin, kilo kontrolünde kilit role sahip iki hormondur. Leptin, vücudumuzun enerji deposunu yansıtan yağ hücrelerinden salgılanır. Leptin seviyeleri yükseldiğinde, beyne “doyduk” sinyali gönderir.
Buna karşılık, ghrelin mideden salgılanır ve genellikle “açlık hormonu” olarak adlandırılır. Ghrelin seviyeleri düştüğünde, mide boş hisseder ve beyne “acıktık” sinyali gönderir. Bu sinyali aç olmasanız bile aktive edebilirsiniz. Psikolojik durumlar ve sahte açlıkla beyindeki çoğu merkezi tetikleyebileceğinizi unutmayın.
Ancak bu sistem de kusursuz değildir. Obezite, genellikle leptin direnci ile ilişkilendirilir, bu da beyin hücrelerinin leptin sinyallerini düzgün bir şekilde algılayamadığı anlamına gelir. Sonuçt, vücut “doyduk” sinyalini almayabilir ve yemeye devam eder.
Hadi bir örnek verelim,
Belki de her zaman aç hissediyorsunuz ya da bir öğün yedikten hemen sonra tekrar acıkıyorsunuz. Bu durum genellikle ghrelin ve leptin dengesizliği ile ilişkilidir. Yüksek şekerli ve işlenmiş gıdaların tüketilmesi, bu hormonları dengeden çıkarabilir ve açlık hissinizi sürekli hale getirebilir.
Bu örnekler, beynimizin nasıl çalıştığını ve bizim yeme alışkanlıklarımızı nasıl etkilediğini anlamamıza yardımcı olabilir. Daha sağlıklı seçimler yaparak ve düşüncelerimizle bu mekanizmaları etkileyerek, daha sağlıklı bir yaşam tarzı benimseyebilir ve kilomuzu kontrol altında tutabiliriz. Bu yüzden kilo verme sürecinde düşüncelerinizin rolü çok önemlidir.
Zayıflamada beynin rolü nedir diye sorduğumuzda sonuç olarak şunu söyleyebiliriz;
Beyin hem kilo vermemize yardımcı olan hem de bizi engelleyen mekanizmaları içerir. Dikkat etmemiz gereken en önemli şey, sistemin mükemmel olmadığıdır. İyi haber şu ki, düşüncelerimiz ve davranışlarımızla bu mekanizmalara etki edebilir ve daha sağlıklı yaşam tarzı seçimleri yapabiliriz. Her birimiz beynimizin bize nasıl bir yol çizdiğini anlayarak, kendimize daha iyi bakma ve sağlıklı bir yaşam sürme şansına sahibiz. Bu nedenle, kilo vermek isteyen kişilerin sağlıklı beslenebildikleri bir hayat tarzına geçebilmeleri için zayıflama konusuyla ilgili psikolojik destek de alması ya da bu konuda kendilerinde farkındalık oluşturmaları çok önemlidir.